28 Ekim 2009 Çarşamba

Elano ve Bucaspor Maçı


Maçın son 20 dk sını izledim sadece, gerçekten çok hastayım (hatta domuz gribi olabileceğimi düşünmeye başladım). Elanonun kırmızı kart gördüğünü öğrenince çok moralim bozuldu açıkçası. Elano transferi olduğunda Elanonun sistemde çok önemli bir oyuncu olacağını düşünüyordum ve izlediğimiz hazır olmadığı ilk maçlarında bile klasıyla gol-asist yapıyordu. Ama şu son maçtaki penaltı nasıl bir mental düşüşte olduğunu gösteriyor. Fizik olarak hazır şu anda, ancak gergin ve istediklerini yapamıyor; daha dorusu ne istediğini bilmiyor belki de. Hem daha önceki örnekleri hem de bu örnek üzerinden düşünürsek Elanoyu neden kaybetmememiz gerektiğini daha iyi anlayabiliriz. Hem sportif hem maddi olarak böyle bir kayıp çok kötü olur bizim için. Bu yüzden artık kazanmalıyız Elanoyu. Sene ortası oldu hala takıma adaptasyonunu sağlayamadık. Hem yönetimin hem de teknik heyetin devreye girip futbolcularla da konuşup bu kaynaşmayı sağlaması lazım..
Bir de Devler Ligini izliyordum, eğlenceli bir şov programı olduğunu düşünüyorum. Ardanın gelip de o maçı izlemesi şaşırttı beni. Yapacak daha iyi hiç mi bir şeyin yok, extra antrenman yapmayacaksan bile en azından adam gibi eğlen yani.. Kaptan belki de gerçekten çok genç henüz, bilemiyorum..

26 Ekim 2009 Pazartesi

Derbi

galatasaray maçı neden kaybetti sorusuna verilecek cevap çok fazla aslında. barosun sakatlığı takımı aşırı etkiledi, rakipte kazımın yaptığı hücum presini nonda yapamadı/yapamaz. kewell girsin demiştim içimden, belki erken ama keita-kewell-arda-elano dönmeli şekilde oynarlar diye umut ederek. olmadı belki bir fanteziydi benimkisi sadece.. ayhanın özellikle 2. yarı berbat futbolu. ama ayhanı suçlayamayız burda, 33 yaşındaki adamı orta sahada en fazla rotasyon elemanı olarak değerlendirebilirsin 90 dk performans beklemek kötü. defansın ağır olması ve kazımla bile boğuşamaması. leonun kötü gününde olması. ardanın ve keitanın beklenen performansın altında kalması. v.b v.b
ama bişeyi gözden kaçıramayız. kadıköyde feneri yenmenin yolu, o maçı gerçekten diğer 33 maçtan farksız görmekten geçiyor. daha maç başlamadan provoke olursak, biz kendi futbolumuzu empoze edemez onlara teslim olursak yenemeyiz.
daumu türkiye şartlarında tebrik ediyorum. nabza göre şerbet. anti futbolu yıllarca bu kadar desteklerseniz bu derbileri bu ortama getirirsiniz. bu ortamda da kazanana ödül veriyorlar sonuçta, tebrik etmek lazım fenerbahçeyi.
barosun sakatlığı çok kötü oldu, bu maçtan bağımsız ama yani en alternatifsiz adamımızdı..

Maçtan sonra pcliona yazdığım ama son anda yayınlamayıp kendi bloguma koyarım dediğim yorumum bu. Hızlı yazmışım ve imlaya dikkat etmemişim, özür dilerim öncelikle. Dokunmak istemedim çünkü kendimi iyi ifade ettiğim bir yazı olmuştu. Kısa, ama önemli. Kaybettiğimiz sadece bir 3 puan sonuçta, Rijkaardın basın toplantısından sonra dediği gibi eninde sonunda yeneceğiz Kadıköyde, zamanında 14 sene şampiyon olamadık nasıl birşey değişmediyse birşey değişmeyecek yine. Önemli olan ders almak..

Okul zamanı blogla daha çok ilgilenirim diye düşünmüştüm ama olmuyor işte, insan zaman bulamıyor ayıracak. Diğer blogları okuyacak vakti ancak buluyorum; kendi yazımı yazmak genelde zor. Biraz daha düzenli girmeye çalışacağım bloga, en azından resim+2 cümle şeklinde özet postlarla.

4 Ekim 2009 Pazar

Ankaragücü-Galatasaray

Bu yazının nasıl duygularla yazıldığını bu maçı izlemiş olan her Galatasaray taraftarı anlayacaktır. Elim hala kanıyor, nabzım 150 civarı ve klavyenin tuşlarına öldürmek istercesine basıyorum. Maçın yorumu nedir biliyor musunuz, disiplinden taktikten kopmaktır. Bencilliktir. Girdiğin pozisyonda içerde müsait olan arkadaşını tavsiye etmeyip şut çekiyorsan, defans oyuncun ilerde çalıma giriyorsa, buna rağmen buldugun fırsatları değerlendiremiyorsan laubaliliktir bu. Arda dedik kaptanımız dedik, örnek olması gerekiyor bu oyunculara; en başta o yapıyor bu dediklerimi. Bize burda sinirden ölmek düşüyor. Hayır bu maçın sağlıklı bir değerlendirmesi olmaz çünkü sağlıklı bir futbol yok ortada. Sakinleşme şansım da yok nasıl sakinleşirim ki ben ya 3-0 3-0 boru değil. Ceyhunu messi yapan defans oyuncularının arasında belki de en iyi görevini yapan Uğurumun yediği bacak arası ön plana çıkarılcak belki de. Zamanında sol açık oynamış Hakan Baltanın tek pası yerini bulmuyor, Türkiyenin en iyi sol ayaklarından birine sahip dediğimiz Canerin isabetli pası yok çizgide. Harry Cool desen ayrı alem. Baros ileride çıldırıyor pas pas diyor takımdan sikleyen yok. Mustafa Sarp çabalıyor ama sınırlı yeteneği. Ayhan deseniz 30 yaşında adam ve sakatlıktan yeni çıkmış, daha ilk yarıda oyundan düşmeye başlıyor ve Rijkaard adamı oyunda tutuyor (tamam zorunlu değişiklik de oldu ama ilk çıkacak adamdı belki de). Baros-Nonda değişikliği bu maçta ne verir ki, karşıda Ediz gibi bir stoper var.. Aydın bu şartlar altında takımın belki de en etkili, en dikine oynayan oyuncusu; o da son toplarda tekniğini konuşturamıyor. Elano Blumer takıma geleli kaç hafta oldu ve hala tam performansına ulaşmış değil, daha kötüsü Elanoya takımda mevki bulunabilmiş değil. Hayır kaç maçtır yazdıklarımı tekrar etmekten ben bıktım. Sorunlar belli çözmek bu kadar mı zor? Tamam Barcelona kadrosu değil bu derinliği sınırlı ama şu bahsettiğimiz problem oyuncularla alakalı değil, sistemle alakalı. Defans ve Forvet hatları çok kopuk, ilk 30 dk Ayhan dışında arada köprüyü kuracak oyuncu yok. Sırf bu yüzden Arda Turan ortada tercih edilmek zorunda çünkü en azından sorumluluk alıyor. Sırf bu yüzden Elano deplasmanlarda sol açık oynamalı, iç saha maçlarında ise tek önliberonun önünde Ardayla oynamalılar. Ama onu bunu geçtim; maçın detaylı analizini benden daha iyi yapacak birçok kişi var şu sorunun cevabını verebilir mi bana birisi:
Dünyanın neresinde şampiyonluğa oynayan bir takım yediği ilk golün etkisiyle 3 dk içinde 2 gol daha yer?

Goalllll #4



Zaten gündüz maçı oynuyoruz, fena halde tırsmaktayım gündüz maçlarının uğursuzluğuna inanan ve halı saha maçlarını bile gündüz oynamak istemeyen bir adam olarak, çok bilinen ama her izlediğimde de beni tekrar tekrar güldüren bir gol paylaşayım ve biraz eğleneyim dedim :) Umarım beğenirsiniz..

3 Ekim 2009 Cumartesi

Ankaragücü Maçı Kadrosu ve Yorum

Galatasaray'ın, Turkcell Süper Lig'in 8. haftasında deplasmanda yapacağı Ankaragücü maçı için Ankara'ya giden kafilesinde şu oyuncular bulunuyor:

Leo Franco
Aykut Erçetin
Uğur Uçar
Aydın Yılmaz
Barış Özbek
Elano Blumer
Arda Turan
Mehmet Topal
Milan Baros
Mustafa Sarp
Ayhan Akman
Harry Kewell
Shabani Nonda
Hakan Balta
Serkan Kurtuluş
Alparslan Erdem
Servet Çetin
Caner Erkin

Şaşırtıcı. Sağ kanadın deli çocuklarından bizden olan Sabriyle sonradan bulduğumuz Keita da yok. Emre Aşık yok. İyileşti diyorlardı Linderoth da yok. Tahminen Franco/Uğur-Servet-Balta-Caner/M.Topal-Ayhan/Aydın-Elano-Arda/Baros başlarız diyorum. Kewellı bu maçta kenardan değerlendirmeye çalışacaktır Rijkaard (daha doğrusu ben olsam öyle yapardım). Aydın Keitanın görevini alır ve aynı sistem devam eder. Her zamankinden daha ağır gözüken Baltayı da stopere koyup soldan Caner sağdan Uğurla kanatları destekleme planı yapacak gibi gözüküyor hocamız. Eğer Kewella başlarsak Elanoyu sağ çizgiye atıp Ardayı sene başındaki 10 numara mevkine geri çekebiliriz ama bu maçta bunu beklemiyorum açıkçası çok önermiş olmama rağmen çünkü Kewell formsuz ve yorgun ilk 11 başlayacağını sanmıyorum. Bu maçta tökezleyeceğimizi sanmıyorum çünkü her ne kadar son maçlarda takımın ayakta kalan en önemli ismi gibi gözüken Keita oynamayacak da olsa takım oyununu ortaya koyabileceğimize inanıyorum. Sağ kanatta Uğurun performansı kritik olabilir. M.Topalın ve Ardanın toparlanması lazım, Ardanın bu maçla eski performansına döneceğini umuyorum.. Maç öncesi skor tahmini yapmayacağım; rahat bir maçta az farklı bir galibiyet bekliyorum..

2 Ekim 2009 Cuma

Kazanmak..


Dün geceki maçlar bize futbolla ilgili bir ders verdi. Daha doğrusu bir düşünceye itti bizi. Maç nasıl kazanılır futbolda? Bu soruyu soracağınız en boş adam bile size gol atarak diyecektir. Ama bakıyoruz işte, futbol oynamayı gol atmayı arzulayan Galatasaray kazanamıyor; rakibi Sturm iyi kapanarak puanını alıyor. Maç boyu 2 pozisyonu olan Fenerbahçe maçı alıyor, en iyi tabirle sabırlı olarak nitelendirebileceğimiz bir şekilde. Bu da bizi ilk soruya verdiğimiz cevabı sorgulamaya itiyor. Günümüz futbolunda kazanmanın yolu golden geçmiyor mu yoksa?

Fenerbahçe maçının özetini izledim sadece, dolayısıyla yorumlarım Galatasaray maçı hakkında olacak. Demiştik ki son maç yazımızda Sturm maçında farklı bir Galatasaray izleyeceğimizden eminiz. Sahaya çıkan kadroda Galatasaray adına farklı olan şeyler vardı gerçekten de. Bir kere sene başında kafamızda kurduğumuz as kadroya en yakın oyuncular vardı sahada (Emre-Zan ve Ayhan-Linde saymazsak). Ve artık hep bahsettiğimiz sistemin oturmaya başladığını görmek istiyorduk. Modern futboldan örnekler görmek, ön alanda sürekli alan değiştiren oyuncularımızla Sturmun beynini döndürmek, geride hızlı paslarla oyunu çabuk açmak ve ayağa oynamaktı bizim takımdan beklentimiz. Takım da Eskişehir maçının rezalet son 15 dk sından sonra sisteme ihanet etmemeyi öğrenmeliydi. Bu şartlar altında Galatasaray üstünlüğüyle başladı maç. Ama gol olmadı. Sene başında yanımızda denilen şans terk etmiş gibi gözüküyordu bizi. Derken dk.45te uğursuz spiker hadi gol mü geliyor dedi ve 1 dk sonra kontrataktan golü yedik.. İşin şakası bir yana, yenilen gol sene başında şikayet edilen bir probleme işaret ediyordu mesela, ağır stoperler. Servetin nasıl yavaş kaldığını gördük bu maçta. Yanında da 35lik Emre Aşık olunca çok kapalı bir savunma oynamadığımız sürece pozisyon vermemiz kaçınılmaz. Eğer savunmayı geride kurarsak da oyunu çok geniş alanda oynadığımızdan doldur boşalta mahkum kalıyoruz. Ama gole rağmen ilk yarı Galatasaray futboluna kötü denilmezdi bence. Belki beklediklerimiz yoktu ama iyi şeyler vardı.
2. yarı goller lazımdı. Dolayısıyla takımın dizilişine ve oynayışına hücuma yönelik hamlelerde bulundu Frank Rijkaard. Kewell-Ayhan değişikliği bu yönde atılan ilk adımdı ve Elanonun ortaya geçmesi pozisyon zenginliği kazandırdı takıma. Bugünkü performansı Elanonun şu ana kadar ortaya koyduklarının en iyisiydi, fizik olarak ayakta kalabildiği tek maçtır bu sezon başından beri. Biraz daha güçlenirse çok faydalı olacağını gösterdi bize. Neyse maça dönersek Barosun kaçması fiziken imkansız bir golü kaçırdığı ve sonrasında da golü attığı dakikalar ve 2. gol için ataklarımız.. Doldur boşalt yapıldı mı, hayır. Takım organize bir şekilde gol aradı ve pozisyonları da buldu. Ama bazen olmaz, bugün de onlardan biriydi. Maçın objektif değerlendirmesini yapıp da Galatasaraya kötü diyebilecek kimseyi tanımıyorum ben. Beklentilerin altında denilebilir, beceriksiz denilebilir ama kötü değil kesinlikle. Bir planı ve bir amacı olduğunu hatırladığı maç oldu bu Galatasarayın. Demiştik ki Eskişehir maçında bu puan kaybı belki de iyi oldu. Evet iyi olmuş, takımımızı çok daha "doğru" oynarken gördük bugün. Ama gelemeyen gol bugün de skor yazarlarımızın iştahını kabartmış, gördük. Ben Galatasarayın çözülmesi gereken küçük sorunlar dışı çok doğru bir yapılanma içinde olduğunu görüyorum. Bu sene değildi hedefimiz bunu unutmayalım.

Şimdi iyileri saydıktan sonra maçta gözümüze çarpan problemleri sayalım kısaca, aklımızda en kalanlarından:
- Arda Turanın form düşüklüğü ve Hasan Şaşlaşma çabaları
- Mehmet Topalın sakatlık sonrası sendromu
- Hakan Baltadaki form ve fizik düşüklüğü
- Elanonun hala tam olarak fizik hazır olmaması (golün asistini yaparken yediği şarjla 15 metre uçması mesela)
- Takımda Elano-Arda ikilisinin mevki ve görevlerinin kesişmesi ve 2sini de baltalaması
- Kewellın mental olarak hazır olmaması
- Sabrinin mental olarak hazır olmaması ve olamayacak olması (direkten dönen pozisyonda Keitanın önüne atlayıp ayağı kayarak vurması ve içeride bomboş duran Barosu çıldırtmasını spesifik bir örnek olarak verebiliriz)
- Stoperlerimizi düşük top tekniği ve yavaşlığı
- Statik oynamamız (topu alan oyuncuya yardıma gelen ve boşalan alanlara kaçan oyuncular olmaması takımı yan pasa itiyor)
Teknik kadro olarak da futbolcu kadrosu olarak da bu sorunları çözebiliriz aslında. Bundan dolayı bağırmıyoruz, üzülmüyoruz. Bundan dolayı geçtiğimiz senelere göre daha tahammüllüyüz. İlk paragrafa bağlayalım. Bir futbol sevdalısı olarak benim futbol denilince akla ilk gelen şey olan golden vazgeçmem mümkün değil. Oynamadan kazanmak, yarım sıfır olsun bizim olsun mentalitesi benim kafa yapıma ters. Eğer futbol oynanıyorsa bu hem zevk almak hem zevk vermek içindir. Erman Toroğlu şişme kadın-yapay saha benzetmesinden yola çıkarak oynamadan kazanmak-şişme kadın diyebiliriz biz de (seviyeyi düşürmemek amacıyla bu geyiği fazla uzatmıyoruz). Yani baştaki soruya vereceğimiz cevap, kazanmak sözcüğünden ne anladığımıza bağlı. Günü kazanmayı mı istiyoruz, yoksa geleceği mi? Kazanılan ya da kaybedilen bir çatışmayla savaşı kazandık ya da kaybettik diyemezsiniz. Dolayısıyla bu maçlar üzerinden de kazanmak ve kaybetmek yorumlarına ulaşamayız. Sadece bazı gerçekler var ortada ve bunlar üstünden yorum yapabiliriz, fazlası için erken..

1 Ekim 2009 Perşembe

Graphjam