26 Ağustos 2009 Çarşamba

Taraftarlık, Tribün

Yazmayı daha önceden planladığım bir yazıydı bu, son zamanlarda olan birkaç olay bu yazıyı erkene almama neden oldu. Türkiye'de taraftarlık ve tribün kültürü hakkında birkaç yorum yapacağız ve bu kavramların altını doldurmaya çalışacağız bu yazıda.
Önce taraftar ne demek ona bakalım. Türk Dil Kurumu "Sporcunun veya sporcuların temsil ettikleri renklere, kulübe veya bayrağa bağlı kimse" olarak tanımlamış taraftarı. Bizim yazımızın konusu maça giden taraftar olacak, o yüzden bu tanımı o kapsamda daraltalım. Taraftarın statta en önemli görevi takımı destekleyip motive etmektir. Zaten bunu yapmayan adama seyirci denir, taraftar denmez. Ben çok fazla maça giden bir insan değilim, ama maça gittiğimde bir şeye dikkat ederim hep: maçta yapılan tezahüratla maçın gidişatının paralel olmasına. Mesela top rakipte adamlar atak yapıyor sen haydi cimbom haydi cimbom haydi tam zamanı tam zamanı şimdi yaparsan çok mantıklı değil. Rakibi ıslıklamak bile daha mantıklı bu durumda. Bu konuda en ilginç bulduğum tribün Beşiktaş tribünü. Top rakipte hatta taca çıkmış Kartal gol gol gol :D
Tamam şimdi bunu geçersek, yapacağınız tezahürat nasıl olmalı? En saçma bulduğum olaylardan biri gene; extensorun bugünkü yazısında değindiği olay. Şöyle bir gelenek var, takım güzel oynuyorsa, fark da olmuşsa tribün şova başlar. Mesela Galatasaray tribünü art arda Nevizade Geceleri söyler, 3lü çeker, oyunculara tek tek tezahürat yapar v.s. Ama 2 hafta sonraki derbi için Beşiktaş'a küfretmenin anlamı ne? Tezahürat yaparken akıllı olmaktan bahsetmek lazım. Takımını gerçekten seviyorsan düşüneceksin o takımı. Kontrolü hormonlarına, duygularına bırakmayacaksın. Bu konuda en büyük görev tribündeki abilere düşer. Ya da eski tabirle amigolara. Tribün lideri dediğin sağduyulu olmalı, o yüzden Sefa denen adamdan hiç hazzetmem; Alpaslan abiye saygı duyarım. Bunun tuttuğum takımla alakası yok, bu kültür meselesidir. Sen orada küfürlü tezahürat yapıp bir nevi mastürbasyon yapacaksın diye takımın ceza alacak. Sen koltuğu söktün attın diye de yine. Ya da pet şişe attın ya da yumurta. Nasıl saçmalık bunlar ya..

İşte bakıyoruz Diyarbakırspor maçına. Diyarbakır sahada Fenerbahçeye kök söktürüyor, ama tekmeler havada uçuşuyor. Yazının bu ana kadar olan kısmında tribünün takımına olan sorumluluğundan söz ettik, takımının çıkarını korumalı, ceza almaya sebep olacak davranışta bulunmamalı dedik. Ama takımın da tribüne karşı sorumluluğu var. Takım da sinirine hakim olacak, taraftarı galeyana getirecek davranışlarda bulunmayacak. Kazım maçtan önce edep yerini göstermiş tribüne. Doğru mudur bilmiyorum. Ama işte bunu yaparsan gerilim olur tribünde. O tribündeki gerilim sahaya yansır. Oyuncular da gerilir. Bunun örneği 1 tane 2 tane değil. Nitekim Diyarbakırspor takım ve tribün olarak öyle başladı ki maça, sanırsınız Yunan ordusuyla kapışıyorlar. Sonra da olaylar oldu işte. Klasik spiker deyişiyle "sahalarda görmek istemediğimiz manzaralar".. Sahaya adam girdi ya.. Hangi ülkede var böyle saçmalık allah aşkına :) Şimdi diyeceksiniz Figoya domuz kafası attılar, adam sahaya girdi yüzüne tükürdü nerdeyse falan. Tamam da abi, Türkiye'deki kadar sık olmuyor ki. Bundan önceki hafta da Rambo girmişti sahaya. Ki Rambonun vukuatı bir değil 2 değil. Şimdi buradan stadyumlardaki güvenlik ve bu konuda gelecek yeniliklere (ki riskli yenilikler olcak bunlar Türkiye için, sonuçta tel örgünün kaldırılmasının üzerinden 10 yıl bile geçmedi bu ülkede) geçerdik ama yazıdan kopmaktayız. Holiganizm üzerinden devam edelim. Benim alt liglerde mücadele olurken tutacağım takımı seçerken göz önünde bulundurduğum en önemli kriter taraftardır. İsterse taş gibi takım olsun ben Ankarasporu görmek yerine Karşıyakayı tercih ederim bu ligde. Çünkü taraftar heyecandır, renktir. Diyarbakırsporun da lige gelmesi bu açıdan iyi olsa da bu taraftarla değil..

Ama aslında bir noktayı gözden kaçırıyoruz. Türkiyede futbolu 3 büyük kulüp yönlendirir diyoruz. Diğer kulüplere örnek olurlar diyoruz. Bu kulüplerin aralarında oynadıkları maçlara bakalım. Sami Yende biz Feneri döveriz Kadıköy'de onlar bizi (Kadıköyde olmaz falan demesin kimse de gülmeyelim :D). Yani abartıp demiyoruz ki 2 takım taraftarları karışık otursun dostça izlesin falan. Ezeli rekabet ebedi dostluk desek de bunun bir yere kadar mümkün olacağını biliyoruz, mücadelenin hırsın olduğu yerde insan sürülerine hakim olamazsınız. Ama her derbi maçta da savaş ortamı olmasın. İşte son derbide gördük bunun en açık örneğini. Sahada Sabri, Emre Belözoğlu, Lugano gibi adamların varlığı; bir önceki maçta olan olaylar; taraftarların maçtan önce yaşadıkları sonuçta Türk futbolu için rezalet bir kare ortaya çıkarmıştı. Bu yüzden, artık Türkiyede bir şeylerin değişmesi gerekiyor stadlarda. Burada sorumluluk yöneticilere, futbolculara, tribün liderlerine ve biz taraftarlara düşüyor. Bir de medyaya tabii ama o ayrı konu. Önümüzde bir fırsat var aslında. Hatta bir değil, birçok fırsat var. Geçen sezonki olayları, Diyarbakırdaki olayları, bütün holiganlıkları unutturmak; Türk futboluna yeni bir imaj kazandırmak için. İşte 5. haftada ilk derbi, sonrasında FB maçı var. Bu maçlarda herkes soğukkanlı bilinçli olsun, taraftar da sadece takımını desteklesin. Amin.

Evet mavi sarı yeşil hiç fark etmez aynı yolda yürüyoruz biz. Ama futbol şiddet değildir, holiganlık değildir, adam bıçaklamak hiç değildir. Futbol sadece futboldur, bu yüzden seviyoruz futbolu..

25 Ağustos 2009 Salı

Super Mario Jardel


Malum bugün Süper Kupayı alışımızın 9. yıldönümü, günün anlam ve önemine uygun bir portre yazısı yazayım dedim. O günkü maçta 2 gol atan Jardel maçın adamı olmuştu. Türk tarihinin o zamanki en pahalı transferiydi ve beklentimiz çoktu adamdan. Ben kişisel birkaç anıma dayanarak bu adamı anacağım.
O günlerde hatırlıyorum da gazetelerde Boksic ve Jardel isimleri geçiyordu. Alan Boksic adı nedeniyle tanıdığımız bir oyuncuydu, Jardeli de tanıyordum, ama nereden tanıdığımı tam hatırlamıyorum. Sanırım Bayern Münihle yaptıkları Şampiyonlar Ligi maçındaki son saniye golüyle tanımıştım. Hatta spiker Jardel işte son dakikada da olsa golünü atar çok büyük golcü falan demişti (Burada emin olmamama sebep olan nokta bir başka anımda bu maçın Jardel bizden gittikten sonra gibi yer etmiş olması.. Şimdi bakıp öğrenebilirim ama öğrenmek de istemiyorum aslında :) Neyse birkaç gün sonra Jardel transferi duyruldu. Ben çok mutluyum falan o adam bizde diyorum. Hatta okulda o sene arkadaşlara diyorum benim lakabım Super Mario Jardel olsun, çünkü fazla koşamıyorum o dönem astımdan dolayı falan korkudan terleyip hasta olurum diye, genelde Jardel gibi ilerde durup pozisyon bekliyorum. Neyse geçersek bunları, lig başladı; Erzurumspor maçı. Bizde yemekte misafir var, sanırım o zamanlar Star Digital yayınlıyordu maçları. İçerde maç açık biz diğer odada yiyoruz. Gol oldukça sesi duyup gidip bakıyorum ben nasıl gol kim atmış falan diye. İlk Hagi attı. Sonra Jardel. Sonra gene Jardel. Sonra gene Jardel. Sonra gene Jardel. Sonra gene Jardel. Adam 5 gol atmıştı ilk maçında ya, düşünebiliyor musunzu nasıl sevindiğimi :D Son golü de Hagi attı, zaten o sene bir 10 hafta boyunca takımın bütün gollerini ikisi atmıştı, Hagi&Jardel AŞ falan diye başlıklar çıkıyordu gazetelerde.
Neyse her şey iyi giderken bir anda sorunlar olmaya başladı. İlk devreyi 15 gol civarı bir şeyle kapatan Jardel oynatılmamaya başladı. Gazetelerde eleştiriliyordu, koşmuyor mücadele etmiyor golü de bir zahmet atsın deniliyordu. O günlerde anlamamıştım, şaşırıyor ve üzülüyordum. Sonradan anladık takım içindeki çekişmelerin kurbanı olduğunu. Özel hayatı da bozulunca bu arada kendini toparlayamadı. Zaten her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır derler, yanlış kadını seçersen ne kadar iyi olursan ol başarılı olamazsın, performansın düşer ben bunu gördüm. Güiza da yaşadı aynı durumu mesela, bir oyuncunun konsantrasyonunun düşmesinde temel etkenlerden biridir bu kız işleri. Neyse, sezonunun başında yeni kralımız olan adam sene sonunda istenmeyen adama dönüşmüştü. Kendisinin de yaşadıklarından sonra kalma isteği yoktu zaten, sevgilisi de sanıyorum istemiyordu Türkiyeyi ve Sportinge döndü, Horvath, Mpenza, adını hatırlamadığım bir adam ve 5 milyon dolar karşılığında satmıştık bir önceki sene 15 milyon dolar civarı bir paraya aldığımız adamı. Aldığımız oyunculardan adını hatırlamadığım (S harfiyle başlıyordu sanırım adı hatırlayanlar yardımcı olur edit: Spehar olacak isim teşekkürler Seyyid Ali) ve Mpenza hiç oynamadan (ya da Mpenza bir maç oynamıştı sanırım), Horvath da 10 maç falan oynadıktan sonra ayrıldı. Yani ekonomik anlamdan çok büyük zarar ettik bu transferden. Ama yine de ben Jardeli takımımda görmüş olmaktan memnun olmuşumdur her zaman için. Her şekilde gol atardı adam, modern futbola inat koşmadan pres yapmadan senede 25-30 golünü atardı.
Bizden gittikten sonra Sportingde son bir çıkış daha yaptıktan sonra tamamen kayboldu ve sonra kokaine falan da bulaştı sanırım. Yeteneğini tam olarak kullanamadan kaybolup gitti. Ona rağmen gol olarak bütün rekorları altüst etmiş bir adamdır, hala baktığınızda en tepede görürsünüz o Sportingdeki performansıyla adını. Bizim bu yazıya başlama sebebimiz olan maça dönelim şimdi, ilk resmi maçıydı Jardelin Galatasaray formasıyla. İlk gol penaltıydı (bu arada o penaltı olayıyla ilgili de, Jardelin penaltılarda heyecanlandığı ve heyecanlanmamak için gözlerini kapadığı; birçok penaltıyı da bu yüzden kaçırdığı gibi birşeyler okumuştum bir yerlerde). Altın gol uygulaması vardı o dönemler, atan alıyordu uzatmalarda. Fatih Akyel sağdan getirdi, içeri yerden orta yaptı Jardele. Jardel de gelişine vuruşu çaktı, top Casillasın uzanamayacağı yerden gol oldu. O an nasıl sevinmiştim :)
Ben en son boşta diye duymuştum Jardeli, tahminen bir Brezilya takımında oynuyordur ya da bırakmıştır futbolu. Süper kupanın anısıyla saygıyla anıyoruz seni Jardel..

Goalllll #3- Lucas Licht

Arjantin Ligini takip eder miyim? Hayır. Ama futbolu seviyorum. Ve bu golü de futbolu seven herkes izlemeli..

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Joga Bonito #2- Elano-Arda



Dün geceden. Anlayana.. :)

Yazık lan



Şu sıralar Gürcan Bilgiç dostumuzun ruh hali ilginç dalgalanmalar yaşıyor olmalı.
Gürcan “Keita düşüşte, Deivid’den iyi değil, Elano da öyle, daha görmedik” gibi bir yazı yazdı.
Daha oynamamış adamlarla ilgili böyle bir değerlendirme nasıl yaptı bilemiyorum?
Levent Tüzemen de Keita’nın Levadia resitalinin ardından dostu, kardeşi Gürcan’a “Keita’nın selamı var, yanaklarından öpüyor” gibilerden dokundurdu.
Gürcan “Aşkolsun Levent Ağbi” dedi ve görüşünün arkasında olduğunu belirtti.
Dün akşam da Elano önüne düşen topa öyle bir vurdu ki...
Sevgili Gürcan, alınmaca yok; sen vazgeç bu sevdadan.
Yoksa bunlar çok utandıracağa benziyor seni.
Öperim kardeşim

Kanat Atkaya

Artık adam kendi meslektaşlarının bile alay konusu olmaya başladı. Ama sen öyle yavşak yavşak sırıtıp ileri geri konuşursan, bizim de bu kadarını yapmaya hakkımız var değil mi? Aşkolsunmuş, ne acıyacaklar sana lan?

23 Ağustos 2009 Pazar

Galatasaray 4-1 Kayseri: Meyveleri Toplamak


Maça gitme planlarım yol sebebiyle alt üst olunca maçı evden izledim. Eve girdiğim dakika ilk golü bulduğumuz dakikaydı, dolayısıyla maçın bu dakikadan öncesini izlemedim. Girer girmez Barosun tartışmalı golünü gördüm, tartışmaları bir plana bırakırsak golün gelişimini inceleyelim. Yine duran top, topun başında geçen senelerden tanıdık bir isim: Sabri Sarıoğlu. Mükemmel falsolanan bir orta, Ardanın volesi ve Barosun kaleciden önce ayak koyması. Duran top organizasyonundan gelmesinden çok, golün Sabri Sarıoğlunun ortasından gelmesine dikkat çekmek istedim. Sabri'ye hiçbir zaman art niyetle ya da at gözlüğüyle yaklaşan bir adam olmadım, bugün Sezarın hakkını Sezara vermek gerektiğini düşünüyorum. Sabri özellikle ilk yarıda çok faydalı, çok dikine ve (bunu söylediğime inanamıyorum ama) çok akılcı bir futbol oynadı bana göre. Sisteme uyum sağlamış gözüktü bana ve defansta da kritik müdahale yaptı 2 pozisyonda. Bu açıdan Sabriyi kutlayarak başlamak istemedim yazıma.
Takımın pas yüzdesi ve topla oynama oranı istatistiklerine dikkat çekmek lazım. Elimde rakam yok ama topla oynama oranının %70 civarlarında olabileceği düşüncesindeyim. 4-3-3ü ve total futbolu anlatan yazımıza gönderme yapalım. Orada orta sahanın defansla ve hücumla köprüyü oluşturan pas trafiğinin merkezi olma sebebiyle sistemin temelini oluşturduğunu yazmış ve Xavi Iniesta ikilisinin ve arkalarındaki Tourenin görevine değinmiştik. Galatasarayda tam olarak aynı format yok şimdilik, buna da Arda Turan üzerinden bir alternatif olarak değinmiştik aynı yazıda. Bu düzene Elanonun monte olmasıyla değişiklikler olacaktır, ancak şimdilik o bölgede oynayan Mustafa-Ayhan-Arda pas trafiğini oturtmaya başlamış gibiler. Yine de kritik top kayıpları olabiliyor o bölgelerde, Denizli maçında da Antep maçında da böyle goller yemiştik, bu maçta da gördük ama olacak o kadar şimdilik. Bir başka dikkat çekmek istediğim nokta da oyuncuların koştuğu mesafe. Topu akıllı kullanan oyuncularımız geçen senenin 2. yarısında ve geçtiğimiz senelerdeki gibi çok koşmak yerine, geçen sene ilk yarıda Skibbeli akıl futbolu dönemindeki gibi topu koşturma fikri ön plana çıktı. Bu söylem yanlış anlaşılmasın, Galatasarayın fizik gücü geçen sene gibi 2. yarıda düşmüyor, zaten gördük ne kadar ciddi çalıştığını Galatasaraylı oyuncuların hazırlık kamplarında.
Son maçların şanssız ismi Baros 2 golle moral buldu diyebiliriz. Çok sevindim bu gollere çünkü kaçırdığı gollerde beceriksizlikten çok şanssızlık faktörü ön plana çıkmaya başlamıştı, bu şans denen meret çok bela açabiliyor golcülerin başına. Gerçi Baros çingene ırkından olduğundan bu sorunları yaşamaz diyorduk zaten :) O pozisyonlar dışında da Baros yararlıydı maç içerisinde, rakip defansı çok yıpratan bir oyuncu ve sahadaki varlığı bile tehdit oluşturuyor. Onun dışında tek tek yorum yapacak olursak, sene başında iyi bir transfer olarak değerlendirdiğimiz Gökhan her geçen gün takıma adapte oluyor bunu görüyoruz, ancak bugün Makukulanın inanılmaz fiziği bizim 2 stoperimize bile üstünlük kurdu zaman zaman. Makukula da maçta imzası olan adamlardan biriydi, 2 golüyle(!). Arda'nın performansını da beğendim ama Rijkaardın rotasyonundan o da nasibini almalı artık yoruldu :) Aydın oyun içinde sürekli yok, anlık parıldamalarla kendisini gösteriyor, çok kötü bir performansı yoktu bana göre idare ederdi. Keita da oyunda kaldığı süre içerisinde yine hırsıyla ve driplingiyle coşturdu taraftarımızı.
Ve son söz Elano Blumer için. Girdi 45 dk oynadı, mest etti bizi. Geldiğinde türlü türlü iftiralar atanlar, özel hayatından girip asparagas haberlerle futbolculuğuna çakmaya çalışanlar, Nazmi Abinin tabiriyle bütün sülükler bugün derslerini aldılar. Attığı gol zaten jenerik, onun dışında Arda'yla paslaşmaları da inanılmazdı. Kayserili oyuncular maçın sonlarında sinirlerine hakim olamayıp bizimkilere sert girmeye başladı falan hoş değil. Elanoya da acil bir şarkı bulmak lazım :) Son söz Elano dedik ama, futbolcular olarak dedik onu. Son söz Rijkaard ve Neeskense, ve Rocaya ve diğer tüm teknik ekibe. Bu takım sizin eseriniz, teşekkürler :) Meyveleri toplamaya yavaş yavaş başladık, inşallah devamı gelecek..

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Uefa Avrupa Ligi Genel İzlenimler

2 gündür bir sürü aksilikten dolayı bloga yazı yazma fırsatı bulamadım, dolayısıyla maçların üstüne yorum yapamadım. D-smart belası yüzünden maçları doğru dürüst izleyemedim temsilcilerimizin maçlarını, ancak her maç hakkında az çok bir şeyler öğrenebildim geçen zaman zarfında.

Öncelikle Showdan izleme fırsatı bulduğum Sivas maçıyla başlayayım. Maç başladı, daha dizilişleri oyunu adam gibi anlama fırsatı bulamadan golü buldu Shakthar. Yani hiç sevmem ama Bülent Uygun'da da bir şanssızlık var bu sene, mübarek Ramazan ayında lailaheillallahla takımı hazırlayan hoca bu kadar şanssız olmamalı. Neyse oyunun ilerleyen bölümünde 2. gole kadar çok da fena oynamadı Sivasspor. Sivasta bu sene en çok dikkatimi çeken oyuncu Cihan Yılmaz şu ana kadar. Türkiyede çok bulunmayan tipte bir oyuncu olduğunu düşünüyorum Cihanın, mesela Trabzon kadrosuna iyi gidermiş şu anda. Neyse 2. gol de geldikten sonra oyun iyice koptu ve 3-0 mağlubiyet geldi. Sivassporun en büyük şanssızlığı bence Mehmet Yıldızın yokluğu, Ersen'le bu iş olmuyordu, İbrahim daha etkili olsa da ancak rotasyon elemanı olur o da. 3-0 lık skorla Sivasın şansı kalmadı sonuç olarak, zaten yoktu bana göre. Ülke puanı açısından üzüldüm ama Lucescu faktörü ve Sivasın antipatikliğinden dolayı çok da üzülmedim diyebilirim. Foroğraftaki pankart da ilginç ve biraz da açıklayıcı, Türk halkının bir kısmının kendine has düşünce tarzını açıkça ortaya seriyor. Benim dalga geçeceğim bir resmi Bülent Uygunu desteklemek için kullanıyorlar, milliyetçilik ve futbolda mafya gibi olmayı bir duruş sayıyorlar.. Ne diyeyim..

2. olarak Trabzon maçına dönelim. Trabzonla ilgili orta saha forvet kopukluğundan bahsediliyor hep. Kağıt üzerinde Selçuk da Colman da 2 yönlü ideal orta saha oyuncuları ama 2si de oyun içinde sürekliliği olan oyuncular değil, Tjikuzunun üstüne çok yük biniyor bu sebepten dolayı ve takımın pas yapması zorlaşıyor. Kanatta Engin tercihini anlayamıyorum ben, Alanzinhonun hem teknik hem de mental olarak daha üstün bir oyuncu olduğu görüşündeyim, Enginin maçtaki mükemmel asistine rağmen söylüyorum bunu. Maçta Serkanın sağda olması takımın orta sahasına dinamizm katmış ancak hücum gücü de kısıtlanmış doğal olarak. Umutun da Trabzon için yeterli bir forvet oyuncusu olmaması ilk yarıda Trabzonun üstün performansına rağmen ilk golü Gignacla bulmuş Toulouse ve ancak berabere bitmiş ilk yarı. 2. yarı Trabzon oyundan düşünce (fizik güç olarak çok sağlam bir takım değiller zaten) yine Gignac kalitesiyle golü atmış ve maçı kazandırmış bir bakıma. Maçtan bağımsız olarak Trabzon taraftarına da değinmek lazım, hem yarar hem zarar bir şehir taraftarı var Trabzonda. Neyse buna ayrı bir yazıyla değiniriz. Sezon öncesi beğendiğim Hugo Broosu bu son başarısız sonuçlarından dolayı suçlamak yanlış, sadece oyuncu değişikliklerini beğenmiyorum. Sonuçta Trabzonun da şansı çok azaldı, bir sürpriz yapma olasılıkları yok değil ama zor. Bahsettiğimiz taraftar baskısının olmaması onlar için pozitif bir etken ama yine de sanmıyorum.

3. ve son olarak Fenerbahçe Sion maçına değinecek olursak (Galatasaray maçına ayrı bir yazı yazmak umudundayım gecenin ilerleyen saatlerinde ya da yarın), Fenerbahçe klasik Daum takımı niteliğinde oynuyor. Eskiden 4-4-1-1 oynayan takım şimdi biraz 4-2-3-1 hüviyetinde, tek fark olarak bunu söyleyebiliriz. Maçla ilgili Fenerbahçeli arkadaşların çoğu Güizadan şikayet ediyorlar, gerçekten bayağı pozisyon kaçırmış ama Güizanın her şeye rağmen kötü bir forvet olmadığını düşünüyorum; alan boşaltma ve pozisyona girme yeteneği üst düzey. Andre Santosun golündeki asisti de şık. Andre Santos ilk geldiğinde de aynı görüşteyim, Fenerbahçenin son senelerdeki en iyi transferlerinden biri olacak. Fenerbahçenin bu taktiği de onun oyun stiline uygun, hem tekniğini hem de top sürme becerisini gösterecek fırsatları bol bol buluyor. Neyse Güiza diyorduk kopmayalım, Semih oynamalı görüşünde birçok Fenerbahçeli. Semihin de üst düzey bir forvet olduğu görüşündeyim, ama Güizayla stilleri farklı. Semih daha son vuruşçu daha pivot özellikleri olan bir futbolcu. Onu da farklı şekilde kullanacaktır Daum, mesela deplasmanda Anadolu takımlarıyla oynarken kilidi açacak golcü olarak değerlendirilebilir. Semihin en büyük dezavantajı Nöbetçi Golcü Genç Semih sendromu, Fenerbahçenin kendi gençlerine sahip çıkıp oynatmama hatta Anadooludaki potansiyelli gençleri de alıp söndürme stratejisinin kurbanlarından biri o da. Neyse yazının genel şeyinden kopmaya başladım, çünkü konu futbol olunca tartışılacak konu bitmez, laf lafı açar :)
Fenerbahçenin galibiyeti de turu garantilemesi olarak değerlendirilebilir. İncelediğimiz 3 maçta ülke puanı açısından olumlu ya da olumsuz bir sürpriz olmadı, seri başı olan takımlar turu geçerken seri başı olmayan takımlarımız elenecek görünüşü var. Pclionun yazısında belirttiği gibi artık bizim 4. bir takıma ihtiyacımız var Avrupada. Ne yazık ki bu sene olmayacak bu, ama Anadolu takımı yazımızda anlattığımız gibi artık baş altı takımların Avrupa düzeyine çıkması gerekiyor..
Not: D-smart olayına da değinmek istiyorum ama çok da uzatmak istemiyorum yazıyı, başka bir yazıda değiniriz o işkenceye. Ayrıca imla hataları için özür dilerim, yazıyı kendi bilgisayarımda yazmıyorum ve imlaya çok dikkat etme fırsatı bulamadım ne yazık ki..

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Türkiye'de bir İsa'nın Atleti



Gerçekten şaşırdım görünce, Türkiye'de böyle bir gol sevincini yapmak cesaret ister :) Betonun dindar bir Hristiyan olduğunu bilmiyordum, bunu da öğrenmiş olduk bu gol sevinciyle.. Tribündeki taraftarlar İngilizce bilse sahaya dalardı bence, hem de Kayseri gibi muhafazakar bir şehirde. Jesus korumuş diyorum Betoyu ne diyelim :)

Graphjam

Bu siteyi ilk olarak Artemio Franchide görmüştüm, o günden sonra müptelası oldum. Gerçekten internet üzerinde gördüğüm en komik sitelerden biri, biraz İngilizce bilgisi gerektiriyor gibi ama çoğu grafiği hebele hübele anlıyorsunuz genel bilgiyle ;) Grafiklerle bu kadar komik olunabileceiğ aklıma bile gelmezdi , hele bir de havamdaysam tam kopuyorum odada. Bir grafiği örnek olarak koyayım, arada güzel bir şeyler gördükçe eklerim. Ama kendiniz girin bakın, hala bakmadıysanız çok şey kaçırıyorsunuz :)

18 Ağustos 2009 Salı

Sercan Yıldırım-Caner Erkin


Sercan-GS flörtü kaç gündür gazetelerde yazılıp çiziliyor. Arkadaşlarla ikili sohbetlerde sene başından beri Türkiyeden Galatasarayda görmek istediğim 2 oyuncu var diyordum, Sercan Yıldırım ve İsmail Köybaşı. İsmailin Bjk transferi sonrası (ki dün yedek bırakıldı ve maç da kazanıldı, Mustafa Denizlinin gençlere pek önem vermediğini biliyoruz Batuhan örneğinde görüldüğü gibi bir süre şans bulmakta zorlanabilir İsmail) tek istediğim adam Sercandı, ama onu da bu yüksek piyasada zor görüyordum. Zaten şu anda da hala böyle bir transferi yapma ihtimalimizi düşük görüyorum. Gazetelerde konuşulan fiyatlara bakar mısınız 4m+4 oyuncu! Sercan çok potansiyelli bir oyuncu, tamam kabulüm. Ama bu kadar eder mi? Transfermarkta bakıyorum, 3,5m civarı bir bedel biçiliyor. Biz o parayı veriyoruz, üstüne bir de 4 oyuncu. Gerçi verdiğimiz 4 adam 1 oyuncu anca eder ama olsun yine de çok abartı. Fenerbahçenin de bu transferde devreye girdiğini duyuyoruz, 6m peşin diyorlarmış. Onlara da satacağını sanmıyorum Bursasporun. Ben Sercanın ya Galatasaraya gelmesini ya da Avrupaya gitmesini isterim, objektif bir bakış açısıyla konuşursak. Fenerbahçede gelişimi çok yavaşlayacaktır, önümüzde İlhan Parlak örneği var. Sercanın Galatasaraya gitmek istediği konuşuluyor, ama Bursa da tabii ki satmayabilir ücrette anlaşılmazsa. Peki Sercan Galatasaray kadrosunda nereye monte olur? Barosu tam olarak yedekleyecek oyuncu olur Sercan. 4-3-3 ün son 3ünde hem sağ hem de uç oynar. Dripling yeteneği, hızı, son vuruşları.. Sercan'da yıldız olmak için gereken her şey var, karakter olarak da düzgün olduğu şeklinde oduyumlar aldım. Umarım bir şekilde bu transfer olur, Galatasaray kadrosunu mükemmelleştirecek, Avrupa başarısını da imkanlı kılacak bir transfer hamlesi olur Galatasaray adına.

Adı geçen diğer bir isim de Caner Erkin. Caner sol açık olarak parlamıştı Manisasporda, gerçekten etkileyici bir sol ayağı vardı ve gelecek vaadediyordu. CSKA Moskova da yüklü bir bonservis ederek daha o yaşta transfer etmişti Caneri. Caner çok iyi bir gelişim gösterebildi mi bu geçen süre zarfında, bence hayır. Rusya Ligindeki yabancı kontenjanının, hava koşullarının ve sert futbolun onun gelişimin zorlaştıracağı belliydi. Bundan dolayı Caner hücumcu bir sol bek olarak değerlendirilmeye çalışıldı. Bana sorarsanız Canerin yeteneği bu mevkiye uygun değil. Benim hatırladığım Caner çok güçlü bir adam değildi hiç bir zaman, tekniğiyle iş yapardı, çok fazla da pres yapmazdı. Hızlı etkili teknik bir oyuncuydu. Dolayısıyla sol bek aşısı pek tutmadı. Fatih Terim de onu o mevkide denedi ama yine de pek uygun olmadı. Peki Galatasarayda nasıl olur Caner? Eğer sol açık yedekleyicisi ya da 4-3-3ün orta 3lüsünde sola yakın oynayan adam (yani aslında Ardanın mevkileri) yedekleyicisi olarak alınacaksa iyi transfer. Ama sol bek yedeği olarak yetersiz kalır. Ben Caner transferi eğer uygun bir fiyata yapılacaksa destekliyorum. Ama 4 milyon deniyor, o rakamlara alınacaksa alınmasın diyorum. Bir diğer opsiyon da kiralamak olabilir, onun da göz önünde bulundurulması gerek.

Son bir haber de Sezer transferinden vazgeçildiği haberi. Sanırım o takasta kullanılacak oyuncular kullanılarak Sercan alınılmaya çalışılacak, o yüzden vazgeçildi. Yazık oldu, o da iyi bir yedek olurdu. Bari Ufuk transferi gerçekleşsin diyorum :) Gerçi Galatasaray kadrosu transfersiz de bu ligi götürecek seviyede ama gönül bu doymuyor işte :)

Dünyanın Sonuna Doğmuşum

Genelde futbol dışı yazmayı tercih etmiyorum ama bu şarkıyı her dinlediğimde tekrardan etkileniyorum. Özel bir şarkı bu, dinleyin düşünün, hayatınızı bir gözden geçirin, ne kadar boş yaşıyoruz..

Naber bak, bende dert yok tasa yok
Mutluyum artık bir beynim yok
Dikmişim ekrana gözlerimi
Başka da bir ihtiyacım yok

Kişisel neyim kaldı ki bir iletim olsun
Tıklana tıklana her şeyim ortada
Atın ölümü arpadan olsun
Her yiğit gibi benimki de meydanda

Tıklama konusu ayrı bir dava
Mahkemelerde görülüyor hala
Namusu bacak arasında ararım
Dişi sinek bile görsem laf atarım

Çakma makma, üçe beşe bakmam
Önüm, arkam, sağım solum markam
Bana pastamı verin, ekmeğe gerek yok
Ben tüketmeden var olamam

Ayna, ayna hadi söyle benden daha gamsızı var mı?
Ayna, ayna hadi söyle benden daha arsızı var mı?

Dünyanın sonuna doğmuşum
Ya da ölmüşüm de haberim yok
İyi bilirdik derler elbet ardımdan
Bundan büyük bir yalan yok

Yok , bundan büyük yalan yok

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın
Dedikodu yapar, keyfime bakarım
Ağzımda sakız, elimde çanta
Fink atarım kaldırımlarda

Bağlanmaya sonuna kadar karşıyım
Ama dizilerimden beni ayırmayın
Değişir dünyam bir tuşla uzaktan
Elimdeki kumandam hayatıma kumandan

Yeni bir kart verdi bugün bankam
Puanlarım artık en büyük kankam
Olmasa da cebimde beş kuruş para
Cebimdeki telefon on numara

“Bak kızım, yedi kocalı hürmüz gibi dolan
Ama ailemizin kızı gibi davran,
Seni alacak biri de bulunur elbet
En kolay parayı hep sen kazan”

Ayna, ayna hadi söyle benden daha gamsızı var mı?
Ayna, ayna hadi söyle benden daha arsızı var mı?

Dünyanın sonuna doğmuşum
Ya da ölmüşüm de haberim yok
İyi bilirdik derler elbet ardımdan
Bundan büyük bir yalan yok

Yok , bundan büyük yalan yok

Sıkıldım çok, her dakika düşünmekten üzülmekten
Artık yok, kalmadı gücüm düşmekten yenilmekten
Pişmanım erken vazgeçmekten kendimden
Bu alem geçmiş kendinden
Ne gelir elden?

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Usain Bolt


2 gündür yollardayım, yazı yazma fırsatı bulamadım bloga özür dilerim öncelikle :) Bu arada tabii maçları yine kaçırdım Galatasaray ve Trabzon maçları hariç, ama belki de görüp görebileceğim en muhteşem şeylerden birini kaçırmadım. Usain Bolt'un 100 m yarısından bahsediyorum. Bu adam insan mıdır arkadaşlar? :) Yarışı izledim, iyi çıkış yapamadı gibi gözüktü. Ona rağmen öyle bir koşuyor ki adam, fark ata ata geçti herkesi. Geçen sene bu adamı izledikten sonra koşmuştum 100 metre (105 küsürdü de nese :) 14 küsür saniyeydi ki çok iyi koşan bir adam olarak bilinirim arklar arasında. Bu adamların yaptığı zaten inanılmaz bir şey, bir de bu adamların arasında bu kadar öne çıkmak.. Hayvansın Usain ya :)

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Galatasaray 4-1 Denizli


Maç öncesi tahminim büyük oranda tuttu, mutluyum :) Kale orta saha forvet tamamen bildik. Maçta başlarda zorlanıp kilidi açınca fark yapabileceğimizi de söyledik. Ama defansta şaşırdık. Rijkaard bir sürprizle bütün defansı yedek oturttu. Aslında sürpriz sayılmaz, ben 1-2 oyuncunun dinlendirilme olasılığını düşünmüştüm; ama 4ü birden.. Değerlendirmeye ordan başlayalım:
Sağda Uğur sırıtmadı, küçük kaptan umarım alacak "Sarbi"den formayı :) Tam olarak hazır değil şu an ama en azından Sabri gibi alanını boşaltmıyor. Gerçi ben Sabriden nefret etmiyorum, yedek olarak kalmalı ama Galatasarayın sağ beki olacak nitelikte bir futbolcu değil. Göbekte 2 Emre vardı. 2si de iyi oynadılar. Güngör biraz dengesiz olabiliyor, sakatlıktan beri her oynadığında tedirginlik yaşatıyor bana. Emre Aşık da yavaş olmasına rağmen her zaman için Türkiyenin en iyi stoperlerinden biridir çünkü aklıyla defans yapar. Bu maçta da 1-2 topta böyle hamleler yaptı.
Sola gelince, Volkan Yaman ayrı bir yazı konusu.. Bu sanırım kendisine tanınan son şanstı, onu da değerlendirmeyi beceremedi. Yedek bir sol bek transferi lazımdı, bugün gazetelerde Caner Erkin ismi geçmiş ama asıl mevkii sol açık olan bir adamdı Caner, sonradan sol bek gibi değerlendirilmeye başlandı dolayısıyla çok mantıklı olmaz bence.
Takımı genel olarak değerlendirme işine girmek istemiyorum, birkaç göze çarpan noktaya değineceğim:
-Keita sağ kanadı 2 yarıda da müthiş kullandı. İlk yarı destek göremedi ama 2. yarı ortadan da destek gelince çok güzel işler çıktı ortaya.
-Ardanın golünde ilginç bir şey oldu, top Barosa çarptığı için Baros sevinmeye başlamıştı ki Arda koşmaya başladı ve kameralar ona döndü. Sanırım kaptan olması ve anne-babasının statta olmasından dolayı sahiplendi golü, umarım Baros bozulmamıştır bu duruma çünkü duygusal bir adam olduğunu biliyoruz.
-Penaltı pozisyonunda da Ardanın araya girip kararı vermesi hoş bir enstantaneydi, yürü be kaptan dedim içimden :)
-Baros keşke 5.yi atsaydı, babası ölmüş diye duydum, moral olurdu. Doğruysa bu (emin değilim maç başını izlemedim) başı sağolsun diyelim..
-Kewell da etkili değildi aslında ilk yarıda ama 2. yarıda gollerle o da kendine geldi. Golden sonra çalan Daddy Coolda gözlerinin içinin güldüğünü gördüm :)
-Barışın Almanyada yetişmiş olması temelinin çok sağlam olmasını sağlıyor, bu da doğru tercih yapmasında etkili oluyor özellikle topsuz alanda ve top kaparken. Her zaman bu kadroda kendisine yer bulacak bir futbolcu Barış. Bir diğer özelliği de çok etkili kafa vuruyor, ilk yarıdaki vuruşu gerçekten çok iyiydi.

Sonuç olarak Galatasaray önemli bir galibiyet daha almış oldu. Bizim belki de Temmuz ayında gözden çıkarıp geçiş dönemi diye kabullendiğimiz bu dönemde Galatasarayın kayıpsız gitmesi çok iyi bir durum, ne diyelim Maşallah :)

Galatasaray-Denizli Maç Öncesi

Yine anlamsız bir tarihe konan bir maçımız.. Rakip Denizli, bana göre iyi bir kadro fakat iyi yönetilmiyor. Bir düşünce var belki ortada ama şu ana kadar pek de başarılı olamadılar. Galatasaray galibiyeti bekliyorum.. Elano midesini üşütmüş sanırım, 18 kişilik kadrodan çıkartılmış. Bu maçta da görme fırsatı bulamayacağız kendisini ama geç olsun da güç olmasın diyelim. Beklediğim Gs kadrosu:



Takımın şu andaki oyuncu rotasyonu böyle bir kadroyu ve dizilişi doğuruyor bana göre. 3 orta saha oyuncusunun asimetrik olarak dizileceğini düşünüyorum Ardanın özel bir futbolcu olması nedeniyle. Ve yanındaki adamı da ben olsam Barış yapardım, nispeten daha yorgun Ayhan yerine.. Dolayısıyla milli maçtan dolayı hazır olmayan oyuncuları da düşünürek bu kadronun tercih edileceğini sanıyorum, gerçi tahminen şu an kadro bellidir ama ben bakmadım henüz :). Maç öncesi yorum yapmayı çok sevmem, eğer takımı antrenmanda falan izlemediyseniz biraz sallamasyon gibi gelir bana. Ama dediğim gibi kağıt üstünde baktığınızda tüm olumsuz etkenlere rağmen Galatasaray galibiyeti gözüküyor. Extensor 4-1 demiş, geçen sene de 4-1 yenmiştik Denizliyi belki bu senede benzeri bir maç olabilir. Şöyle ki o maçta başlarda zorlanıp golleri ardı ardına bulmuş ve dk 90da 4-1i yakalamıştık. Burada da kilidi açarsak çok gol buluruz diyorum ve o kilidi açması da çok zor olmayacaktır çünkü bireysel yetenek bakımından çok üst düzey bir kadroya sahipiz hücum hattında..

13 Ağustos 2009 Perşembe

Anadolu Takımı


Anadolu takımı Türkiye'de bir kavramdır. Bu kavramı açarsak, 3 büyükler hariç bütün takımlar demektir bu, varsa Edirnespor da Anadolu takımıdır yani bu kelimenin kavramsal karşılığı olarak. Bu takımların %90ının adı ...spor şeklindedir ki bu Türk insanının yaratıcı zeka yoksunu olup olmadığı sorusunu canlandırmaktadır kafalarda. Neyse konu tam olarak bu değil bu yazıda değineceğimiz, bu yazıda bazı Anadolu takımları üzerinden vizyon kavramına açıklık getireceğiz ve Türk futbolunun gelişimi için birkaç tespitte bulunacağız..

Fransa Ligi demiştik 2 post önce, Türkiye Ligiyle Fransa Ligini kıyaslayalım. Fransa'da 1 numara kim Lyon mu? Türkiyeden Galatasarayla farkı nedir Lyonun? Çok ufak bir seviye. 2. kim Bordeaux mu? Fenerle farkı nedir Bordeaux'nun? Yine çok ufak bir fark war bana göre. 3. takıma da Marsilya diyelim. Beşiktaşla farkı nedir? Fazla bir şey değil yine. Peki Fransa Ligini Türkiye Liginden üstün kılan ne? Avrupanın göbeğinde olması bir etkendir, yadsınamaz tamam. Fransızcanın bilinen bir dil olması da bir fark yaratır. Ama bunlar mı asıl etken?

Kıyaslamaya devam edelim 4-5. takımdan. Trabzon-PSG. Fark açılmaya başlıyor sanki. Toulouse-Bursa. Antep-Rennes. Sivas-Monaco. Kayseri-Lille. Sanırım anlatabildim anlatmak istediğimi. En iyi gözüken Anadolu takımlarımızla mukayese yaptım. Bunlarla bile Fransızların orta sıra takımları arasındaki fark çok büyük. Fransanın küme düşmemeye oynayan takımları bizim orta seviye takımlarımızla aynı düzeyde takılıyor. Bu durumu değiştirmek için, Anadolu takımlarının köklü bir değişime ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Neler yapılabilir peki? Kısa kısa geçelim.

-Öncelikle sağlam bir bütçe oluşturmalısınız. Bizim takımlarımızın çoğunun gelirinin büyük kısmını iddaa ve yayın geliri oluşturuyor. Peki kulübe nasıl para kazandırılır başka şekilde? Forma-bilet satışları, oyuncu satışları ve reklam anlaşmaları ilk akla gelenler. Bunları tek tek düşünürsek hepsinin birbirine bir zincirin halkaları gibi bağlı olduğunu görüyoruz. Forma-bilet satabilmeniz için elinizde kaliteli oyuncular bulundurmanız gerekir, aynı şekilde satıştan kar etmek de anca kaliteli futbolcu bulundurarak mümkün ve iyi kadronuz yoksa reklam anlaşmaları konusunda da çok şanslı olamazsınız. Yani iyi oyuncular şart. Ama para yok dedik. Nasıl yapılacak o zaman? Burda 2 etken var:
1.si altyapı. Düzgün bir altyapı ve scouting sistemi kurduktan sonra Türkiyede oyuncu bulmak çok da zor değil, futbolda yetenek olarak baktığınızda sıkıntı çekmeyen bir ülkeyiz. 2. yol ise bargain tabir edilen free ya da çok ucuz bedellerle kaliteli oyuncuları almak. Bu transferler senede 1 ya da 2 denk gelir, o yüzden zor bir iş böyle yapılanmak. Yani yine altyapıya dönüyoruz. Gençlere şans tanımak birşey kaybettirmez takıma, tam tersine kazandırma ihtimali wardır. Tabii ki hiç gelecek vaad etmeyen adama yatırım yapmak saçma, ama yetenekliyi buldun mu daha 19 yaşında deyip oynatmamak saçmalık. Arda ve Sercan gibi örnekler var sonuçta önümüzde.
- Kurdunuz sağlam altyapıyı kaliteli oyuncu çıktı. Ne yapacaksınız? Türkiyede bir yanlış mantık vardır bana göre, kimse kaliteli oyuncusunu satmak istemez. Zirvedeyken satacaksın bu kadar basit. Çok çok özel oyuncular dışında Türkiye içinde de adam satabilirsin, artık gelişimini tamamlamış ilerlemesi gereken futbolcuyu elinde tutmanın bir mantığı yok, bir kız istemeyince nasıl bırakırsan oyuncu istemeyince de olabildiğince faydalanıp bırakmak gerekiyor :) Sonuçta altyapıdan daha adam çıkacak, o yıldızlaşmış adamın yerini doldurabilirsin. Oradan edeceğin karla ucuz maliyetli başka adamlara yönelebilirsin. Mesela Galatasarayın Gökhan Zan transferi ortada. Bu transferde Servet Çetini satmış olsaydık eğer Galatasaray yönetimi inanılmaz başarılı bir transfer hamlesi yapmış olacaktı, satamadık ama yine de iyi bir transferdir. Mesela Sercanın talipleri var Bursada. Ayrıca Bursa Altyapısında da deniliyor ki Muhammet Demir en az Sercan kadar yetenekliymiş. Şimdi Bursa yönetiminin yapması gereken nedir? Galatasaraya Sercanı satıp Muhammeti takıma monte etmektir. Buradan edilecek kar hem maddi hem manevi olarak çok büyüktür bana sorarsanız.
- Bu şekilde takım geliştikçe il taraftarı da takıma ısınır. Özellikle Eskişehir, Bursa, Ankaragücü gibi ateşli taraftarı olan takımlarda forma-bilet satışları coşar extra gelir olur. Ayrıca takım başarısı da reklam anlaşmalarını getirir. Eğer yeterince iyi olursanız Avrupa kupasına katılırsınız, extra para oradan. Ve işte sağlam bütçe. Ancak.. Bu şekilde oluşturulacak bir döngüde en önemli ve gerekli unsur istikrardır. İstikrarı sağlamak için, sağlam bir teknik kadroyla anlaşıp ilk başarısızlıkta bu kadroyu bozmamak gerekir. Senede 3-4 TD değiştirmemek gerekir.
Bizim takımlara baktığımızda bunların aksini görüyoruz. Şova yönelik yaşlı niteliksiz transferler, oyuncuları yeterince değerlendirememe, stada seyirci çekememe ve gerçek anlamda kulüpleşememe.. Çok zor değil ama uzun bir aşama bu, eğer birkaç Anadolu kulübü bu aşamaya çıkabilirse diğerleri de gelecektir zaten peşlerinden. Ve bu alttan gelen baskı da büyükleri daha da yükseltecektir. Sonuçta da kazanan Türk futbolu olacaktır..

Not: Yazıyı yazdıktan sonra yazının sanki FMde nasıl takım yönetilir onu anlatırmış gibi olduğunu fark ettim. Haftaya CM 4 oynamaya başlayacağım (imkansızlıklar yüzünden :( :P), oradan esinlenerek FM/CM efsaneleri serime başlarım sanırım..



:)

Arda Turan Taklitler

Arda Turan'ın nasıl zeki bir adam olduğunu saha içindeki futbolundan görüyoruz zaten. Ama bir de saha dışındaki kişiliği var. Benim okuduğum her yazıda Arda takımı güldüren aşırı komik yardımsever neşeli biri olarak anlatılırdı da abartıyorlar derdim. 1-2 sene önce şu videoları görünce demiştim ulan doğruymuş ne adamsın Arda ya. Siz de izleyin yarılın:

Bu milli takım maç kampından önceki Sergen taklidi :)



Bu da Hakan Şükür ve Hasan Şaş taklitleri :)



Ama tabii Ardanın kişiliğini sadece komik olarak nitelemek yanlış olur. Diğer özelliklerine de başka yazılarda değiniriz, yine haberlerle videolarla..

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Fransa Ligi


Fransadayken Fransa Ligi maçlarına göz atma fırsatım oldu akşamları. Çok detaylı izlemedim ama biraz birşeyler not almıştım, onları kısa kısa yazayım:

-Öncelikle 90+ dakikalarda gelen goller bence damga vurdu ilk haftaya. Lyonda yeni transfer Lisandro Lopez astı frikiği. He, bence kaleci kurtarabilirdi, ama yine de güzel bir goldü. PSG-Montpellier maçında da benzer bir durum oldu, Lyon maçında gene son dakikalardı, bu resmen son saniye golüydü. Golden önce top kornere çıktığında Coupet gülümsedi kalede, ben de içimden niye gülüyorsun gol yiyeceksin şimdi dedim :D Korner kullanıldı, ön direkten arka direğe aşırılan bir top ve güzel bir kafa golü :) Hiçbir şeyi değiştirmese de Rennes maçında son dakika golü vardı ve bu maçı en fazla 3 dk gören ben bir gol görmüş oldum.

-Kaleci hataları demişiz, frikik gollerinde resmen donup kaldı kaleciler. Son dakika abi, bir uçsan kurtaracaksın hatta sadece gitsen kurtaracaksın galibiyetten oluyorsun. Burada special mention olarak Valenciennes kalecisi Penneteau'yu vermek lazım, Oğuz Dağlaroğlu mübarek :) Aslında Valenciennes Fransa Liginde Grenoble'la birlikte sempati duyduğum bir takımdı geçen sene ama şanssız başladılar sezona, olabilecek her şey en kötü şekilde gitti onlar için.

- Toulouse maçına dair hiçbir şey görmedim canlı olarak. Özetten izlediğimde sağlam bir takım oldukları gözüme çarptı. Başa baş bir maçta mağlup oldular ama yine de kötü oynadıkları söylenemez. Kaleci Blondel özellikle dikkatimi çekti, tamam Toulouse da gol kaçırdı bayağı ama eğer Blondel olmasa Toulouse 3-0 falan mağlup olabilirdi, sağlam bir kaleci iyi uçuyor. Trabzondan iyi takım ama Hugo Broos yönetiminde doğru işler yapan Trabzona şans tanımamak da haksızlık olur.

-Bir adet de rövaşata golü gördük bu arada, ama hatırlayamıyorum hangi maçta olduğunu sadece not almışım rövaşata diye :) Neyse, son bir değerlendirme yapacak olursak Bordeaux (gerçi farkı son dakikalarda yaptılar ama olsun maç boyu üstündüler), Marsilya ve Rennes iyi gözüktüler gözüme. Rennesi de severim Briand'dan dolayı, tahminim bu sene 3-6 arası bitirebilirler. Chamakh'ın transferi söz konusu Arsenale, o iş olursa Bordeaux'nun o boşluğu kapayıp kapayamayacağına bağlı olarak Marsilya-Bordeaux-Lyon arası bir yarış olacağını düşünüyorum.. Resme de attığı 2 golle ilk haftanın yıldızı olan ve bütün sezona damgasını vurması muhtemel adam Gourcuffü koydum :)

11 Ağustos 2009 Salı

Yeter artık daha fazla üzmeyin bizi


Şu efsane takımın oyuncuları emekli oldukça Galatasaray taraftarının sevgisini hak etmediklerini göstermese keşke.. Yeter artık, bırakın yalakalığı, sizi adam yapan Galatasaraya sahip çıkın..

Sezonun İlk Haftası ve Öncesi- Planlar, Düzenler, Oyunlar


İlk hafta maçlarına en azından özet olarak bakma fırsatı buldum, maç yorumlarını ayrı bir yazıya bırakıyorum. Bu yazıda bu hafta hakem yönetimleri ve sezon başlamadan önceki birkaç olaydan yola çıkarak sübjektif çıkarımlar yapacağım. Katılırsınız katılmazsınız o size kalmış..

Geçen sene çoğu kişi için şaşırtıcı bir şekilde Beşiktaş şampiyonluğuyla sonuçlandı. Biz de Fenerbahçe de hayal kırıklığı yaratmıştık. 2 klübün de amacı bu sene mutlak şampiyonluk olacaktı tabii ki. Beşiktaş da kadroyu koruyarak ufak takviyelerle ünvanını korumaya çalışacaktı. Herkesin yolu farklıdır tabii ki. Galatasaray öncelikle kulübeye yaptı transferi. Dünyanın sayılı teknik direktörlerinden birini alıp yanına da dünyanın sayılı yardımcı antrenörlerinden birini koydu. Sistemini belirledi, geleceğini çizdi. Bu seneyi biraz da gözden çıkardı. Takımın en eksik gözüken mevkileri Sağ açık, Orta sahanın ortası, sağ bek, stoper, kaleci mevkilerinden sağ bek hariç hepsine transfer yaptı. Bu transferlerde mümkün olduğunca sözleşmesi bitmil futbolculara öncelik verdi. Ama kaliteyi de gözden çıkarmadı ve Elano ve Keita gibi 2 flaş ismi getirdi Türkiye'ye.

Fenerbahçe ise yola başka bir şekilde çıktı. Her Aziz Yıldırım başarısızlığından sonra olan istifa ediyorum tiyatrosunu bekliyorduk belki de, ama bizim de başarısız olmamız bunu engelledi. Bunun yerine sığ adam Ali Koçla birlikte planlar yapılmaya başlandı. Taktik kaliteli türk futbolcuları alarak hem piyasayı yükseltmek, hem de 8 brezilyalının yanına kaliteli yabancı Türk futbolcuları koymaktı. Bu amaçla 50 milyon verseler o formayı giymem diyen Mehmet Topuza forma giydirildi, Özer müthiş paralara alındı. Pilot takım Sivasspordan Bilica alındı defansa. Antepten Bekir sözleşmesi bitmiş iyi bir transfer olarak dikkat çekti. Kulübeye de Türkiye liginin kimyasını iyi bilen Daum getirildi. Bu aslında saha dışında yapılan çabalarla örtüşen bir çabaydı. Hatırlayalım ne demişti Aziz Yıldırım, 3 sene üst üste şampiyon olacağız. Bunu demekle kalmadı, Mehmet Topuz transferi ve her medya karşısına çıkışta görüldüğü gibi obsesyon haline getirdi. Peki bu nasıl garanti altına alınacaktı? 20.45 sampiyonlugunda olanları hepimiz biliyoruz, o sene dönen oyunlar da açıkça ortadaydı. Bu sefer işini daha garantiye alma çabasında gözüktü Fenerbahçe yönetimi. Basın da kontrol altına alınmalıydı. Zaten Fenerbahçe aleyhine tek tük ses çıkıyordu, o sesler de susturulmalıydı. 90 dk programına son "verdirildi". Medya patronlarının bazılarının fanatik Fenerbahçeli olması bu durumu kolaylaştırmaktaydı. Böylece önemli bir göz dağı verilmiş oldu medyaya..
Sonrasında birkaç ilginç olay olmaya başladı yavaş yavaş. Rüştü küfür ettiği gerekçesiyle 3 maç ceza aldı. Geçen seneki cezaları hatırlayınca bu ceza inanılmaz ağır gözükmekteydi. Beşiktaşlılar (ki en sevmediğim yönleridir) hemen Beşiktaşın önü kesilmeye çalışılıyor edebiyatına başladılar, arkadaki gizli planı görmeden. Fikstür açıklandığında bu plan biraz daha kendini belli etti belki de, geçen seneyle çelişircesine bir uygulamayla Galatasarayın maçı Ağustos ayının ortasında Gaziantepte saat 7 buçukta olurken Fenerbahçenin maçı 21.45teydi.
Buraya kadar yazdığımız kısım, top sahaya düşmeden önceki olayların bir özeti. Top sahaya indiğinde de çok farklı bir şey olmadığını görebiliyoruz ilk haftaya baktığımızda. Galatasaray maçında Bünyamin Gezerin yarattığı sarı kart sonrası bugün medyadaki haberleri görmüşsünüzdür Ardaya 1 maç ceza şeklinde. Arda ne yapmış, sahaya girmiş kendisini rakip futbolcusu gibi iteleyerek sahanın kenarından çıkarmaya çalışan hakem bozuntusundan. Sahaya girdiği için ceza gelecekmiş. Öte yandan Keitayı neredeyse öldüren kasaba sarı kart bile gösterilmediği gibi, G.Antep tribünleri ayağa kalktığında yuhalamış adamı. Denizliye döndüğümüzde ise elektrik kesintisi sebebiyle 40 dk maç durmuş. Niye ertelenmiyor maç? Çünkü Milli maç varmış hafta içi. Peki bu hakemin düşünmesi gereken bir şey mi? Hayır hakem o anki koşullarda sadece stattaki durumu göz önünde bulundurmalı. Ama bu kararı veren kişi hakem değil ne yazık ki. Federasyon diyeceğim ama bana oradaki o d harfi yanlış gözüküyor...

Not: Bu yazı için çok erken olabilir ama, erken davranmak çok geç olmasından iyidir. Fenerbahçeli arkadaşlar alınmasınlar, Fenerbahçeliliğe ya da Fenerbahçeye bir düşmanlığım yok; sadece şu anki Fenerbahçe yönetimine ve kapalı kapılar ardında dönen ya da dönüyormuş gibi gözüken oyunlara dikkat çekmek istedim.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Goalllll #2- Dennis Bergkamp

Geri döndüm :) Aslında yazılacak çok sey var, ama önce maçları bir sekilde izlemek istiyorum. Hem gecenin bu saatinde halim de yok zaten uzun bir yazı karalamaya. Şu güzel golle idare edin bu gecelik..

7 Ağustos 2009 Cuma

Kisa Kisa


Paristen internet kafeye girdim, sizin icin aksamin bu saatinde post atiyorum :) Ben yokken olan olaylara kisa kisa deginmek istiyorum:

-Linderoth benim gordugum en sanssiz futbolcudur abi. Bir insan nasil milyon tur sakatlik gecirebilir ki 3 senede ya?
-Besiktas maci 1-1 bitmis. Bana gore yazin bu ayi icin olabilecek en iyi statlardan birinde oynadilar, galibiyet beklerdim. Bakalim biz ne yapacagiz antepte?
-Kuralara baktim, gayet iyi bir kura cekmisiz bana gore. Fb nin kurasi da iyi, zaten seribasi olan bu iki takim icin zor kura diye bir sey yoktu :) Trabzon ve Sivas ise bayagi zor kuralar cekmisler, ama yine de 2 takimin da sansi var. Umarim 4 takimla devam ederiz Avrupa Ligine.
-Kirmizi taraftar formasinin dizaynlari ortaya cikmis. Sade, cok hos bir forma. Ben bu seneki forma tercihimi mordan yana kullanacagim ama, takim bizi costurur 2. formayi aldirirsa tercihim kirmizi olur :)
-Bir not da kisisel, fransizca konusmayi becerememekteyim nedensiz bir sekilde. Konusurken aklima gelmeyen kelimeler sonrafan geliyor. Nese gene de adamin biri aferin iyisin dedi de moralim yerine geldi, ciddi ciddi ingilizceye donmeyi dusunuyodm yoksa^^

6 Ağustos 2009 Perşembe

Pause


4 günlüğüne Fransa'ya gidiyorum. Bilgisayar olmayacak yanımda, dolayısıyla post göndermem zor gözüküyor. Dönünce kaldığımız yerden devam etmek dileğiyle..

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Goalllll #1- Jose Cardozo

Fazla bir yoruma gerek yok, sadece izleyin..

Şok Transfer: Atahan Uçar BayrakAdamda


Geçtiğimiz günlerde Elano transferini yorumlarken bir bakıma müjdesini verdiğim bu transfer, dün gece saat 02:30 sularında kesinlik kazandı. Anlaşmaya göre Atahan Uçar her hafta en az 2 yazı yazacak, yılda 1 ay izin hakkı olacak. Kendi özel talebi doğrultusunda konu dışı başlığı altında hayata dair yazılar da yazacakmış.


(Şaka bir yana, artık bloga yeni bir yazar daha katıldı. Kendisi de Galatasaraylıdır, Avrupa futbolunu da benden iyi takip eder. En kısa sürede yazmaya başlamasını umuyorum. :)

Fb 2-0 Bjk- Süper Kupa Finali İzlenimler


Bu maçı yazıp yazmama konusunda baya tereddütlüydüm aslında. 1.si Galatasarayı direkt olarak ilgilendirmiyor, ama bloga başlarken Türk ve Avrupa futbolunu objektif bir şekilde inceleyeceğim demiştim. 2. sebep lig şampiyonu da kupa şampiyonu da Bjk iken böyle bir organizasyonu gereksiz buluyorum. 3. sü ise, daha 2 takım da tam hazır olmadığından maçın çok da hazırlık maçı havasından çıkamaması. Ama ne olursa olsun Türkiyenin 3 büyük takımından 2si derbi niteliğinde bir maç oynadılar, dolayısıyla kısa da olsa bir izlenim yazısı yazmaya karar verdim.

Maça bana göre iyi başlayan takım Beşiktaştı. Beşiktaş'ın futbolunu beğeniyorum ben, sürekli dinamik bir futbol oynuyorlar ve gerçekten iyi top çeviriyorlar. Yıldız oyuncuları yok, generallerden çok askerlerle kazanıyorlar maçları. Bu maçta da solda Bobo sağda Yusufla etkili olma şansı yakaladılar başlarda hatta bir top da direkten döndü. Bu dönemlerde Fener 2 topu zor yapar bi havadaydı, Alex top bile alamıyordu. Sol kanatta Andre Santos-Wederson uyumsuzdu. Sağda ise Kazımın etkisizliği Gökhanı da kısıtlıyordu. Defansın göbeğinde Bilica bazı pozisyonlarda yavaş kalmasına rağmen kritik müdahaleler yaptı bana göre bu anlarda. Beşiktaşta ise Tello ve İsmail benim gözüme çarpan isimler oldu, İsmaile 19 yaşında o para verilmez görüşünde olsam da Beşiktaşlıları Deli İbodan kurtaracak sonuçta ve gelecek vaadediyor :)

Yusuf kanada yakın oynadı dedik, bu aslında biraz hatalı bir tercihti bana göre. Hem yaratıcılığı kısıtlandı, hem de oyundan çabuk düştü. 2. yarı oyundan o oyundan çıkıp Nihat girince Beşiktaş oyundan düştü. Nihat transferini sırf taraftarı tatmin etmek için yapılmış çok yanlış bir transfer olarak görüyordum ben, bu görüşüm bu maçta daha da güçlendi. Nihat eğer egolarını frenlemezse Beşiktaşın yıldızsız futboluna çok zarar verir. Ben daha bitmedim, Avrupanın üst düzey kulüplerinden birinden geldim havasında, kaleyi her gördüğü yerden yokladı ve atakların olgunlaşmasını engelledi. Bir de ben Nihatın Mustafa Denizlinin taktiğine çok uygun olduğunu düşünmüyorum. Adam yıllar boyu Avrupada pivot santrforun yanındaki 2. santrfor olarak düzgün gol vuruşlarıyla ön plana çıktı, Mustafa Denizlinin 4-3-3 benzeri sisteminde ne kanat forvet ne de uç forvet görevini tam olarak yerine getirebilir.

Ama yine de oyunda Fenerbahçenin bir üstünlüğü olduğu söylenemezdi, sadece oyun dengelenmişti. İşte o anda Sivokun yaptığı amatörce bir hata (ki o ana kadar pek de bir hatası yoktu) Fenerbahçeye bir anda üstünlüğü getirdi. Orda bir şeye dikkat ettim. Geçen sene Beşiktaş 2-0 geriye düştüğü maçları bile 2-3 kazanarak mağlup durumlarda direnç gösterebiliyordu. Ama bu maçta hiç bir etkinlik gösteremediler desek yeridir. Atak çabaları oldu ama biraz cılız kaldı bu çabalar. Ve dk 90da, defansın anlık bir konsantrasyon kaybı ve Güizanın mükemmel ortasıyla Alex golü attı ve 2-0 bitti.

Sonuçta maçın belki de en etkisiz ismi Alex 2 golle maçı aldı. Zaten Alex'i Türkiye'de büyük futbolcu yapan bu özelliği. Ve Avrupa'da sıradan bir isim yapan da yine bu özelliği. Son bir not olarak, ben hakemlerin yeni formasını pek beğenmedim. Fazla kırmızı gözüktüler gözüme, resmen parlıyorlar, rahatsız edici :) Bir diğer detay da, Beşiktaş forma arkasına reklam almamasına rağmen oyuncu isimlerini numaranın altına yazmış, bir garip gözüktü gözüme. Sanırım yakın zamanda bir reklam anlaşmasına varacaklar ondan böyle bir uygulama oldu.

4 Ağustos 2009 Salı

Joga Bonito #1- Sabri Vücut Çalımı

Daha önceden sözünü verdiğim joga bonito videolarına mizahi bir girişle başlıyoruz. Galatasarayımızın yetenekli futbolcusu Sabriden Saidouya akıllara durgunluk veren bir vücut çalımı.. Aman Allahım!



1 Ağustos 2009 Cumartesi

Ufuk Ceylan, Sezer Öztürk ve Manisaspor



Dün bir haber düştü ortalığa Ufuk ve Sezeri kadrodışı bırakmış Manisaspor yönetimi. Sebep mi? Oyuncular Galatasaraya gitmek istediklerinden yeni sözleşme teklifini kabul etmemişler. Bunun üzerine Manisaspor yönetimi de oyuncuları kafaları karışık olduğu gerekçesiyle kadrodışı bırakmış. Galatasarayın özellikle Ufuk için girişimleri olduğu biliniyordu, ama Fb ve Bjknin yurt içi piyasayı coşturması bu transferleri imkansız kılmıştı. Doğal olarak büyük takımın istediği adamı küçük takımın elinde tutması zor, adam teklifin kabul edilmemesine küsüp gitmek istiyorum diyebiliyor. FMde de sık sık olan bir durumdur bu, küçük takımdaysanız sinir olrsunuz, büyükteyseniz sinsice gülersiniz :) Unsettle etmek seklinde tanımlayabiliriz bu olayı nese.. Manisasporun açıklamalarından anladığım sene sonu bedava gitmelerini göze alamicaklarından Gsnin idare eder bir teklif yapması halinde oyuncuları satacakları yönünde. Tahminim Aykut, Mehmet Güven, Volkan ve Necati bu takasta gidebilirler (hepsi ya da 2si 3ü). Ayrıca biraz da para vermek zorunda kalabiliriz. Oyuncuları değerlendirirsek:
Sezer Fmde çoğu kişinin keşfetmiş olduğuna inandığım bir adamdır. Fm efsanelerine yazabileceğim bir oyuncu, zaten benim bildigim kadarıyla Fm oynayan ya da Fmye güvenen bir adam olan Ersun Yanal da bu adamı yine aynı oyundan Nizamettin Çalışkanla falan birlikte transfer etmişti Manisaya. Sol açık oyun kurucu ve forvet özellikleri olan süratli yetenekli bir oyuncudur. Galatasarayın efsane hücum hattına gerekli bir yedek olarak görüyorum ben ve iyi bir transfer olur. Manisada geçen sezon çok başarılı bir performans gösterdi ve kaptanlığa kadar yükseldi takımda bizde de faydalı olacaktır.

Ufuk da parlayışını Galatasaraya karşı yapan bir oyuncu. Yanlış hatırlamıyorsam Hakan Şükürün rekoru kırdıgı maçtı, 2-2 bitmişti die hatırlıyorum. Çok başarılı bir performans göstermiş ve 5-2 olabilcek maçın 2-2 bitmesini sağlamıştı kurtarışlarıyla. O günden beri Galatasarayın gündemindedir Ufuk. O da olursa iyi bir yedek kaleci olacak, ama belki de Manisasporda biraz daha kalıp kendini geliştirmesi iyi olabilir. Yine de alırsak çok iyi bir transfer olur, Aykut da Orkun da güven vermiyorlar.

Ben bu transferlerin yakın zamanda gerçekleşme olasılığını yüksek görüyorum. Olmasa da sezon sonu bonservissiz olarak gelecektir oyuncular, sonuçta köle değil bu adamlar sözleşmesini uzatmayabilir ve sözleşmesi bittiği anda da istediğini yapmakta özgürdür. Bu olayı Mehmet Topuz olayına benzetip Galatasaray oyuncunun aklını çeliyor demek de tamamen art niyetli bir bakış açısıdır bunu belirtmiş olayım.

Elano Blumer Galatasaray'da



Ali Okancı blogunda Coşkun Özarıya yeni transferin basın toplantısına katılması için davet geldiğini açıkladığından beri geceleri daha geç yatıyordum aslında. Ama saat 3 buçukta uyumuştum o gün. Sabah 6 gibi bi uyandım, Atahan (buraya yazar yapabilcegim bi ark mayıslar degil :D) msj atmıs 4 buçukta Elanoyu aldık diye. O saatte rüya sandım sanırm, uyumuşum. Sabah uyandım, Elano aklımda bi bakiim dedim tele, bi de baktım mesaj duruo :D Bir şok bir sevinç.. Yataktan kalkmadan girdim internete bakıorm galatsaray.org bloglar falan. Resmen doğru lan! Neyse transfer incelemesine gelirsek..

Elano nerde oynar Galatasarayda? Oyun kurucu ya da sağ kanat oynayabildiğini biliyoruz, Shakhtar günlerinden beri özel olarak ilgi duyduğum oyunculardan biridir. Bana göre ortada daha verimli oynuyor, çünkü bir Brezilyalının yeteneğine sahip olmasına rağmen bir Avrupalı gibi oyunu takip eden nadir oyunculardan. Galatasarayda 4-3-3 ün en ileri 5 mevkisinde oynayabilcek 6 tane kaliteli oyuncu war şu an: Arda, Baros, Kewell, Linderoth, Keita ve Elano. Arda Elano Baros Keitanın yerleri garanti bana sorarsanız. Baros en uçta, Keita da sağ açıkta oynayacaktır. Elano da ortada dersek, sol açık ve ortada bir mevki kalıyor geriye. Ardayı ortaya koyarsanız, görünüşte bir defansif zaafiyet olcak. Ardayı sola çekerseniz, Kewell yedek kalmış olacak, görünüşte daha dengeli bir kadro gibi. Benim tahminim Galatasaray içeride zayıf rakipleriyle oynarken 1. taktiğe ağırlık verecektir. Ama Avrupada kendisiyle eşdeğer ya da daha güçlü takımlara karşı 2. taktiği kullanacaktır. Aslında defansımız daha kaliteli olsa Arda-Elano orta göbeği inanılmaz bir ikili olurdu ama, şu defans o lüksü kaldırmıyor.

Sonuç olarak ben Galatasarayın bu senenin en büyük transferini yaptığını düşünüyorum. 35 kere Brezilya Milli takımında oynamış, Milanın istediği bir adamı, söylenenlere göre 7m euroya transfer etmek çok büyük transfer başarısıdır. Teşekkürler Haldun Üstünel. Ayrıca Dungaya da Elanoya düzenli oynayacağı bir takıma gitmesini söylediği için teşekkür ederim :)