26 Ağustos 2009 Çarşamba

Taraftarlık, Tribün

Yazmayı daha önceden planladığım bir yazıydı bu, son zamanlarda olan birkaç olay bu yazıyı erkene almama neden oldu. Türkiye'de taraftarlık ve tribün kültürü hakkında birkaç yorum yapacağız ve bu kavramların altını doldurmaya çalışacağız bu yazıda.
Önce taraftar ne demek ona bakalım. Türk Dil Kurumu "Sporcunun veya sporcuların temsil ettikleri renklere, kulübe veya bayrağa bağlı kimse" olarak tanımlamış taraftarı. Bizim yazımızın konusu maça giden taraftar olacak, o yüzden bu tanımı o kapsamda daraltalım. Taraftarın statta en önemli görevi takımı destekleyip motive etmektir. Zaten bunu yapmayan adama seyirci denir, taraftar denmez. Ben çok fazla maça giden bir insan değilim, ama maça gittiğimde bir şeye dikkat ederim hep: maçta yapılan tezahüratla maçın gidişatının paralel olmasına. Mesela top rakipte adamlar atak yapıyor sen haydi cimbom haydi cimbom haydi tam zamanı tam zamanı şimdi yaparsan çok mantıklı değil. Rakibi ıslıklamak bile daha mantıklı bu durumda. Bu konuda en ilginç bulduğum tribün Beşiktaş tribünü. Top rakipte hatta taca çıkmış Kartal gol gol gol :D
Tamam şimdi bunu geçersek, yapacağınız tezahürat nasıl olmalı? En saçma bulduğum olaylardan biri gene; extensorun bugünkü yazısında değindiği olay. Şöyle bir gelenek var, takım güzel oynuyorsa, fark da olmuşsa tribün şova başlar. Mesela Galatasaray tribünü art arda Nevizade Geceleri söyler, 3lü çeker, oyunculara tek tek tezahürat yapar v.s. Ama 2 hafta sonraki derbi için Beşiktaş'a küfretmenin anlamı ne? Tezahürat yaparken akıllı olmaktan bahsetmek lazım. Takımını gerçekten seviyorsan düşüneceksin o takımı. Kontrolü hormonlarına, duygularına bırakmayacaksın. Bu konuda en büyük görev tribündeki abilere düşer. Ya da eski tabirle amigolara. Tribün lideri dediğin sağduyulu olmalı, o yüzden Sefa denen adamdan hiç hazzetmem; Alpaslan abiye saygı duyarım. Bunun tuttuğum takımla alakası yok, bu kültür meselesidir. Sen orada küfürlü tezahürat yapıp bir nevi mastürbasyon yapacaksın diye takımın ceza alacak. Sen koltuğu söktün attın diye de yine. Ya da pet şişe attın ya da yumurta. Nasıl saçmalık bunlar ya..

İşte bakıyoruz Diyarbakırspor maçına. Diyarbakır sahada Fenerbahçeye kök söktürüyor, ama tekmeler havada uçuşuyor. Yazının bu ana kadar olan kısmında tribünün takımına olan sorumluluğundan söz ettik, takımının çıkarını korumalı, ceza almaya sebep olacak davranışta bulunmamalı dedik. Ama takımın da tribüne karşı sorumluluğu var. Takım da sinirine hakim olacak, taraftarı galeyana getirecek davranışlarda bulunmayacak. Kazım maçtan önce edep yerini göstermiş tribüne. Doğru mudur bilmiyorum. Ama işte bunu yaparsan gerilim olur tribünde. O tribündeki gerilim sahaya yansır. Oyuncular da gerilir. Bunun örneği 1 tane 2 tane değil. Nitekim Diyarbakırspor takım ve tribün olarak öyle başladı ki maça, sanırsınız Yunan ordusuyla kapışıyorlar. Sonra da olaylar oldu işte. Klasik spiker deyişiyle "sahalarda görmek istemediğimiz manzaralar".. Sahaya adam girdi ya.. Hangi ülkede var böyle saçmalık allah aşkına :) Şimdi diyeceksiniz Figoya domuz kafası attılar, adam sahaya girdi yüzüne tükürdü nerdeyse falan. Tamam da abi, Türkiye'deki kadar sık olmuyor ki. Bundan önceki hafta da Rambo girmişti sahaya. Ki Rambonun vukuatı bir değil 2 değil. Şimdi buradan stadyumlardaki güvenlik ve bu konuda gelecek yeniliklere (ki riskli yenilikler olcak bunlar Türkiye için, sonuçta tel örgünün kaldırılmasının üzerinden 10 yıl bile geçmedi bu ülkede) geçerdik ama yazıdan kopmaktayız. Holiganizm üzerinden devam edelim. Benim alt liglerde mücadele olurken tutacağım takımı seçerken göz önünde bulundurduğum en önemli kriter taraftardır. İsterse taş gibi takım olsun ben Ankarasporu görmek yerine Karşıyakayı tercih ederim bu ligde. Çünkü taraftar heyecandır, renktir. Diyarbakırsporun da lige gelmesi bu açıdan iyi olsa da bu taraftarla değil..

Ama aslında bir noktayı gözden kaçırıyoruz. Türkiyede futbolu 3 büyük kulüp yönlendirir diyoruz. Diğer kulüplere örnek olurlar diyoruz. Bu kulüplerin aralarında oynadıkları maçlara bakalım. Sami Yende biz Feneri döveriz Kadıköy'de onlar bizi (Kadıköyde olmaz falan demesin kimse de gülmeyelim :D). Yani abartıp demiyoruz ki 2 takım taraftarları karışık otursun dostça izlesin falan. Ezeli rekabet ebedi dostluk desek de bunun bir yere kadar mümkün olacağını biliyoruz, mücadelenin hırsın olduğu yerde insan sürülerine hakim olamazsınız. Ama her derbi maçta da savaş ortamı olmasın. İşte son derbide gördük bunun en açık örneğini. Sahada Sabri, Emre Belözoğlu, Lugano gibi adamların varlığı; bir önceki maçta olan olaylar; taraftarların maçtan önce yaşadıkları sonuçta Türk futbolu için rezalet bir kare ortaya çıkarmıştı. Bu yüzden, artık Türkiyede bir şeylerin değişmesi gerekiyor stadlarda. Burada sorumluluk yöneticilere, futbolculara, tribün liderlerine ve biz taraftarlara düşüyor. Bir de medyaya tabii ama o ayrı konu. Önümüzde bir fırsat var aslında. Hatta bir değil, birçok fırsat var. Geçen sezonki olayları, Diyarbakırdaki olayları, bütün holiganlıkları unutturmak; Türk futboluna yeni bir imaj kazandırmak için. İşte 5. haftada ilk derbi, sonrasında FB maçı var. Bu maçlarda herkes soğukkanlı bilinçli olsun, taraftar da sadece takımını desteklesin. Amin.

Evet mavi sarı yeşil hiç fark etmez aynı yolda yürüyoruz biz. Ama futbol şiddet değildir, holiganlık değildir, adam bıçaklamak hiç değildir. Futbol sadece futboldur, bu yüzden seviyoruz futbolu..

Hiç yorum yok: