2 Ekim 2009 Cuma

Kazanmak..


Dün geceki maçlar bize futbolla ilgili bir ders verdi. Daha doğrusu bir düşünceye itti bizi. Maç nasıl kazanılır futbolda? Bu soruyu soracağınız en boş adam bile size gol atarak diyecektir. Ama bakıyoruz işte, futbol oynamayı gol atmayı arzulayan Galatasaray kazanamıyor; rakibi Sturm iyi kapanarak puanını alıyor. Maç boyu 2 pozisyonu olan Fenerbahçe maçı alıyor, en iyi tabirle sabırlı olarak nitelendirebileceğimiz bir şekilde. Bu da bizi ilk soruya verdiğimiz cevabı sorgulamaya itiyor. Günümüz futbolunda kazanmanın yolu golden geçmiyor mu yoksa?

Fenerbahçe maçının özetini izledim sadece, dolayısıyla yorumlarım Galatasaray maçı hakkında olacak. Demiştik ki son maç yazımızda Sturm maçında farklı bir Galatasaray izleyeceğimizden eminiz. Sahaya çıkan kadroda Galatasaray adına farklı olan şeyler vardı gerçekten de. Bir kere sene başında kafamızda kurduğumuz as kadroya en yakın oyuncular vardı sahada (Emre-Zan ve Ayhan-Linde saymazsak). Ve artık hep bahsettiğimiz sistemin oturmaya başladığını görmek istiyorduk. Modern futboldan örnekler görmek, ön alanda sürekli alan değiştiren oyuncularımızla Sturmun beynini döndürmek, geride hızlı paslarla oyunu çabuk açmak ve ayağa oynamaktı bizim takımdan beklentimiz. Takım da Eskişehir maçının rezalet son 15 dk sından sonra sisteme ihanet etmemeyi öğrenmeliydi. Bu şartlar altında Galatasaray üstünlüğüyle başladı maç. Ama gol olmadı. Sene başında yanımızda denilen şans terk etmiş gibi gözüküyordu bizi. Derken dk.45te uğursuz spiker hadi gol mü geliyor dedi ve 1 dk sonra kontrataktan golü yedik.. İşin şakası bir yana, yenilen gol sene başında şikayet edilen bir probleme işaret ediyordu mesela, ağır stoperler. Servetin nasıl yavaş kaldığını gördük bu maçta. Yanında da 35lik Emre Aşık olunca çok kapalı bir savunma oynamadığımız sürece pozisyon vermemiz kaçınılmaz. Eğer savunmayı geride kurarsak da oyunu çok geniş alanda oynadığımızdan doldur boşalta mahkum kalıyoruz. Ama gole rağmen ilk yarı Galatasaray futboluna kötü denilmezdi bence. Belki beklediklerimiz yoktu ama iyi şeyler vardı.
2. yarı goller lazımdı. Dolayısıyla takımın dizilişine ve oynayışına hücuma yönelik hamlelerde bulundu Frank Rijkaard. Kewell-Ayhan değişikliği bu yönde atılan ilk adımdı ve Elanonun ortaya geçmesi pozisyon zenginliği kazandırdı takıma. Bugünkü performansı Elanonun şu ana kadar ortaya koyduklarının en iyisiydi, fizik olarak ayakta kalabildiği tek maçtır bu sezon başından beri. Biraz daha güçlenirse çok faydalı olacağını gösterdi bize. Neyse maça dönersek Barosun kaçması fiziken imkansız bir golü kaçırdığı ve sonrasında da golü attığı dakikalar ve 2. gol için ataklarımız.. Doldur boşalt yapıldı mı, hayır. Takım organize bir şekilde gol aradı ve pozisyonları da buldu. Ama bazen olmaz, bugün de onlardan biriydi. Maçın objektif değerlendirmesini yapıp da Galatasaraya kötü diyebilecek kimseyi tanımıyorum ben. Beklentilerin altında denilebilir, beceriksiz denilebilir ama kötü değil kesinlikle. Bir planı ve bir amacı olduğunu hatırladığı maç oldu bu Galatasarayın. Demiştik ki Eskişehir maçında bu puan kaybı belki de iyi oldu. Evet iyi olmuş, takımımızı çok daha "doğru" oynarken gördük bugün. Ama gelemeyen gol bugün de skor yazarlarımızın iştahını kabartmış, gördük. Ben Galatasarayın çözülmesi gereken küçük sorunlar dışı çok doğru bir yapılanma içinde olduğunu görüyorum. Bu sene değildi hedefimiz bunu unutmayalım.

Şimdi iyileri saydıktan sonra maçta gözümüze çarpan problemleri sayalım kısaca, aklımızda en kalanlarından:
- Arda Turanın form düşüklüğü ve Hasan Şaşlaşma çabaları
- Mehmet Topalın sakatlık sonrası sendromu
- Hakan Baltadaki form ve fizik düşüklüğü
- Elanonun hala tam olarak fizik hazır olmaması (golün asistini yaparken yediği şarjla 15 metre uçması mesela)
- Takımda Elano-Arda ikilisinin mevki ve görevlerinin kesişmesi ve 2sini de baltalaması
- Kewellın mental olarak hazır olmaması
- Sabrinin mental olarak hazır olmaması ve olamayacak olması (direkten dönen pozisyonda Keitanın önüne atlayıp ayağı kayarak vurması ve içeride bomboş duran Barosu çıldırtmasını spesifik bir örnek olarak verebiliriz)
- Stoperlerimizi düşük top tekniği ve yavaşlığı
- Statik oynamamız (topu alan oyuncuya yardıma gelen ve boşalan alanlara kaçan oyuncular olmaması takımı yan pasa itiyor)
Teknik kadro olarak da futbolcu kadrosu olarak da bu sorunları çözebiliriz aslında. Bundan dolayı bağırmıyoruz, üzülmüyoruz. Bundan dolayı geçtiğimiz senelere göre daha tahammüllüyüz. İlk paragrafa bağlayalım. Bir futbol sevdalısı olarak benim futbol denilince akla ilk gelen şey olan golden vazgeçmem mümkün değil. Oynamadan kazanmak, yarım sıfır olsun bizim olsun mentalitesi benim kafa yapıma ters. Eğer futbol oynanıyorsa bu hem zevk almak hem zevk vermek içindir. Erman Toroğlu şişme kadın-yapay saha benzetmesinden yola çıkarak oynamadan kazanmak-şişme kadın diyebiliriz biz de (seviyeyi düşürmemek amacıyla bu geyiği fazla uzatmıyoruz). Yani baştaki soruya vereceğimiz cevap, kazanmak sözcüğünden ne anladığımıza bağlı. Günü kazanmayı mı istiyoruz, yoksa geleceği mi? Kazanılan ya da kaybedilen bir çatışmayla savaşı kazandık ya da kaybettik diyemezsiniz. Dolayısıyla bu maçlar üzerinden de kazanmak ve kaybetmek yorumlarına ulaşamayız. Sadece bazı gerçekler var ortada ve bunlar üstünden yorum yapabiliriz, fazlası için erken..

1 yorum:

ike144 dedi ki...

Yazım extensorunkine feci halde benzemiş bu arada özellikle başlık olarak ve temel fikirde de paralellik var bir de ben sonra yazdım zan altında hissettim kendimi :P