28 Eylül 2009 Pazartesi

Galatasaray 1-1 Eskişehirspor



Sami Yen sezonunu açtığım ilk maçta ilk puan kaybını yaşadık.. Maç öncesi zaten başımıza birçok şey geldi, yarın öğleden sonra detaylı yazı yazarım. Ama şunu belirtmeliyim ki bu puan kaybı bir bakıma olumlu oldu ve rehaveti aldı deyip bugüne ertelemiştik yazıyı. Öncelikle maç öncesi hikayesinden başlayalım. Arkadaşla birlikte bir başka arkadaştan bilet alacağız diye gittiğimiz maçta adamın bize biletleri sattım demesiyle mal gibi ortada kalıp karaborsa alemine akmak zorunda kaldık. 2 saatlik arama boyunca öğrenci bütçesine uygun fiyattan bilet bulamadık, en sonunda 60 liradan eski açık alacaktık. Derken bir başka adamla anlaştık ve bilet almak için arkadaşla gittiler. 5 dk sonra tel adam bıçak gösterdi parayı aldı diye.. Şans eseri liseden arkadaşlarla karşılaştım da hem ben girdim hem de şoktaki arkı soktuk içeri. Zaten 138 devresinden bir abinin ölüm haberiyle üzücü açtığımız günde kötü bir iz oldu bu.

Maçı yeni açık alttan izlemem dolayısıyla maçtan pek de birşey anlamadım açıkçası. Ancak sonuçta bu ligi takip eden herkes gibi hem Galatasaray hem de Eskişehir kadrolarını biliyoruz. Eskişehirin sağlam ağır çakılı defans oyuncuları ve ileride kaliteli golcüleri var, genelde de doldur boşalt temelinde bir futbol oynuyorlar. He, bu taktik hala Türkiye liglerinde başarılı oluyor mu oluyor, o ayrı. Galatasaray kadrosunda Nonda tercihi ve Uğurun solda başlaması şaşırttı beni. Ayrıca kazandığımız maçlarda da hep söylediğimiz Sarp-Topalın aynı işi yapması ve birbirlerini olduklarından da kötü göstermesi durumu yine göze çarptı. 2 ön liberonuz da stoperin arasına giriyorsa hücumda 1 buçuk kişi eksiksiniz ve reboundlarda da topun rakipte kalmasını göze alıyorsunuz. Nonda-Baros tercihinde ben her ne kadar Nondanın Barostan daha büyük golcü oldugunu düşünsem de yaş, sakatlık, kondisyon gibi etkenler Barosu ön plana çıkarıyor. Tamam Nonda formdaydı ama yine de extensorun yazısında söylediği gibi özellikle bu maç özelinde çok yanlış bir tercihti bu. Bir de Uğurun sol bek oynatılması var. Canerin oynamama sebebini Kasımpaşa maçında 2 attacker bekin arkada bıraktığı boşluklar olarak görüyorum ama, o zaman Sabri kesilse ya da Hakan solda kalsa olmaz mıydı? Tabii ki varsayım bunlar, sonuçta Rijkaardın 10da 1i kadar bile futboldan anladığımı iddia etmiyorum..

Yine de rakip takımın orta sahasız oyunu sonucu çok üstün bir ilk yarı geçirdik. Pozisyon vermedik ve Keitanın müthiş hareketi ve Vuckonun o hareketin etkisiyle topu saygıdan bırakması sonucu Nondayla golü de bulduk. Eskişehirin pozisyonu da yoktu aslında. Ama takımda bir sorun olduğu belliydi. Aslında bir değil birkaç sorun vardı. Kewellin etkisiz oyunu: hem kanat ataklarında hem de ortadan destek konusunda etkisizdi. Sabrinin eski günlerini andırması: ortaları da pasları da felaketti. Mehmet Topalın Ayhan olamaması: top tekniği yok abi adamda zorlamayalım olmayacak. Uğurun sol ayağını kullanamaması: sağ kanattan yaptığı işleri yapıp son topu çıkaramaması sinir bozuyordu. Takımın Barcelonadan çok gününde olmayan bir Arsenali andırması: geride pas pas pas, ancak pozisyon bulamıyoruz. Ardanın gereksiz çalımlara girmesi, Nondanın defans arasında kaybolması.. Belki de kazansak söylemeyeceğimiz birçok küçük detay şu anda bile aklımda berbat açıma rağmen.

2. yarı yediğimiz saçma sapan golden sonraki futbol ve kenar müdahaleleri değinmek istemediğim noktalar aslında, ama maç eleştirisinin de temelini oluşturacak kritik noktalar var aslında. 1.si doldur boşaltlar. Takımın 190lık defansa ve 205lik kaleciye doldur boşalt yapmasının altındaki ironiyi bırak, kurtulmaya başladığımızı sandığımız bu alışkanlığın başımız sıkışınca hemen hortlaması üzücüydü. 2. nokta da Rijkaard-Neeskens ikilisinin yaptığı ve yapmadığı müdahaleler. Çok eleştirdik Elanoyu bu blogda, gol attığında bile hazır değil dedim hep. Ama 60. dakikadan sonra her an bekledim Elanoyu. Arda bu kadar kötü oynarken bile tercih edilmemesi şaşırtıcı. Barosun da Nondanın yerine girmesi saçma. Tamam bir sistem var onu oturtmaya çalışıyoruz ama Barostan Nondanın yaptığını yapmasını beklemek saçmalık çünkü benzer tip oyuncular değiller. Baros defansı yıpratır, tekniği düşüktür, attığı kadar da kaçırır. Nonda defansın boşlugunu değerlendirir, dolayısıyla yorulmuş defansa karşı aklıyla ve golü koklayışıyla iş yapar. Yani maçı kazanmak amacı göz önünde bulundurulup 2si birden oyunda tutulabilirdi ama sistemi daha önemli buldu Rijkaard ( bu bir eleştiri değil). Kewell'ı Skibbe döneminde 60-70 dk üzeri kullanmazken şimdi rotasyona dahil etmeyip 90 dk oynatıp adamı bu kadar vasat hale düşürdükten sonra Aydını almak da yanlış oyuna. Çünkü Aydın da Baros da açık alan adamı. Son dakikada kapanan takıma karşı ne yapabilirler ki..



Sonuçta psikolojik avantajı rakibimize verirken bir yandan da her haftaki 7de 7 8de 8 stresinden kurtulduk. 10. haftaya 9da 9 girilse Galatasarayın yenileceğini düşünüyordum ben, o maç açısından bu maç hayırlı oldu. Bir de sistemin öneminin kavranması açısından futbolculara izlettirilecek ders niteliğinde maç oldu Rijkaard adına. Doğru kazanımlarla mağlubiyeti galibiyete dönüştürecek formülleri gösterebilmektir liderlik. Bizim teknik ekibimizin önümüzdeki 3 günde oyuncuları Sturm maçına gayet iyi hazırlayacaklarını ve o maçın bundan farklı olacağını düşünüyorum. Son bir yorum da eski açıkta maç öncesindeki koreografiye gelsin, biz bu işi biliyoruz arkadaş. Alpaslan abiye de selam olsun burdan..

(Yazı biraz gecikti geceye sarktı, dün biraz soğuk almışım yattım eve gelince okuldan özür dilerim takipçilerden :)

Hiç yorum yok: