18 Eylül 2009 Cuma

Pana 1-3 Galatasaray: Grup liderliği(?)


Bloga girme sorunundan bahsetmiştik bir önceki yazıda ve yardım istemiştik, Bülent Abi sağolsun blogunda yayınlamış bir şeyler ve yorumlarda yazılanlar da var yani şimdilik çözmüş gibiyim o sorunu. Yazamadığımız dönemde sezonun ilk iddaa kuponunu yaptım (merak edenler için Marsilya-Milan maçından yattı, ah Inzaghi ah!), forma ve atkı aldım (mor Keita, Metin Oktay), Ankaraspor küme düşürüldü, yapılan grip aşısı sonrasında Servetin grip olması gibi trajikomik bir durum yaşandı. Iddaa kuponundan ve dikkat çeken maçlardan ara ara bahsederiz zaten, Ankaraspor konusunda da süreç ve yaptırım tam olarak kesinleşince yazı yazacağız. Dolayısıyla kaçırdıklarımız arasında en güncel olan Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarından geri dönüş yapalım zorunlu nedenlerle kesilmiş olan blogger kariyerimize.
Maçın Tnt de yayınlanacak olması beni sevindirmişti ancak Tntnin Digiturkte olmadıgını ögrenince yok artık D-smart dedim. Nasıl bir cinliktir bu arkadaş.. Neyse ki bizim evde 2 tv var ve diğeri kablolu, kaç yıldır kablolu ilk kez bir işe yaradı :) Yine de maçın başını kaçırdım çünkü kanalı aramakla geçti bir süre. Galatasarayın golü de bu süre içinde geldi. Tekrarlarından anladığımız golün Barosun topu inanılmaz bir güçle ve hızla taşıyıp ortalaması sonucunda topu uzaklaştıramayan oyuncunun Elanoya hediyesi olduğunu anladık sonradan izleyince. Erken golden sonra aslında benim kafamda Beşiktaş maçı canlandı ve benzer bir maç izleyeceğimiz tahmininde bulundum, ki zaten öyle oldu büyük oranda. Orta sahanın ortasında 2 yönlü oyuncu olarak nitelendirebileceğimiz, Sarp/Topal ile Arda/Elano arasında bağlantıyı kuracak 2 yönlü oyuncu takımda sadece Ayhan Akman ve biraz Barış. 2si de oynamayınca son 3 maçta yaşadığımız sıkıntıyı yaşadık, topu defanstan ileriye aktarırken sorun yaşıyor, çok yan pas yapıyor ve sonunda şişirmek zorunda kalıyorduk. Arda olduğu zaman geriye gelip top alıyor, Elano onu da yapmadı. Bu durum da top yapmamızı engelledi. Ama bu durum bir Ankaraspor maçında sorun oluştururken Beşiktaş ve Pana maçlarında bir bakıma lehimize bir sonuç doğurdu. Çünkü Sarpın ve Topalın çok defansa girmesi 6 kişilik alan bırakmayan bir defans bloğu bıraktı ve rakibi de ileri çekerek kontratak şansı verdi ilerideki kaliteli futbolcularımıza. Tabii ki erken gelen gol olmasa bu böyle olur muydu, tartışılır.. Ama işte bahsettiğimiz şekilde bulduğumuz çok net pozisyonlra vardı ilk yarıda Barosla, ama değerlendiremedik ve 0-1 bitti ilk yarı. İlk yarıda şaşırtmayan bir diğer olay da Emre Güngörün oyundan çıkmasıydı, sakatlığının tam olarak ne olduğunu bilmiyorum ama ya tam iyileşmeden oynatılıyor ya da çok ciddi bir sakatlığı var ve bundan sonra Galatasaray defansında yedek olarak bile düşünülemez.
2. yarının hemen başında bulduğumuz güzel gol maçı bizim adımıza perçinleyen olay oldu bence. Attığı ilk gol ve bu goldeki pasıyla Alexi anımsattı Elano, extensor da değinmiş. Ama benim bildiğim ve Avrupada izlediğim Elano Alex gibi bir oyuncu değildir, çok top istemese de kendini unutturmayı bilir. Shakhtarda bir çok maç sağ açık oynadığını da düşününce, sanırım hala yazın antrenman yapmamış olmanın eksikliğini hissediyor. Yine de bu maç onun açısından iyi oldu. Moral ve güven buldu diyebiliriz. 2. golden sonraki dönemde Ten Cate takımı biraz daha ileriye taşıdı ve Ninis başta olmak üzere gol umutlarını sürdü oyuna. Rijkaard-Ten Cate ilişkisine de daha önce Neeskens yazımızda değinmiştik kısaca, maç öncesindeki esprili diyalogları da bu maçın tadı tuzu olarak değerlendirebiliriz :) Bu dakikalardan itibaren Pana atak yapmaya başladı ve sakatlıklar sonucu garip bir hal almış olan defans hattımız defans arkasına atılan paslarda zorlanmaya başlandı. Rakip takımında maç öncesinde Keitaya benzer bir stili olduğu söylenen Leto dikkat çekti ama Sabri bana göre onu savunurken çok iyi iş yaptı. Derken Galatasaray bu sene 3ün altında atmaz kuralının sonucu olarak mantıksız bir şekilde 3ü bulduk ve yaptığımız oyuncu değişiklikleriyle son dakikalarda topu ayağımızda tutup fazla pozisyon vermemeye çalıştık. Topu ayağımızda tutma kısmını bir yere kadar yapsak da pozisyon verdik bayağı ve kalemizde golü gördük. Geri kalan kısımda Franconun kurtarışları ve defansın geçit vermeme çabaları vardı, başarılı da oldular ve Atina'da Yunanı denize döktük..:)
Maçta iyi bir futbol oynamadık, Keita ve Kewellı beğenmedim özellikle orta sahaya destek olmadılar yeterince. Ama iyi oynamadığımız maçı kazandık ve net bir skorla kazandık. Franchi Netanya maçı sonrası sanırım demişti ki, küçükken gıpta ettiğim gelene 5 gidene 5 sallayan büyük takımlar gibiyiz. Bu maçı da o açıdan değerlendirebiliriz. Büyük takım her zaman iyi oynayamayabilir, ama her zaman bir şekilde istediği skoru elde eder. Maça dair alakasız 2 not; Sabri Ugan, Lö Franco ne abicim? Bu adamla bir otelde karşılaşmıştık bir kez ve oğluyla arkadaş olmuştum, iyi bir adamdır ama spikerlik için yetmiyor. Barosla Kewelli karıştırıp durması da ilginçti. 2. not da Pana tribününe, ilk 13 dk yaptığınız olay takdire şayandı, biz bu olayı geçen sene Alpaslan abinin ölümünden sonra bile bu kadar yapamamıştık dürüst olmak gerek. Sonraki dakikalardaki destekleri de çok iyiydi, ama kalecilerini yuhalayarak bir - puan aldılar bizden..

Hiç yorum yok: